Bilginin Adresi

Yararlı Bilgiler

Osmanlıca-Türkçe Sözlük [B Harfi] nedir, ne demek, anlamı, eşanlamlısı

bâ : 1 .ile. 2.sahip.
ba’de : sonra.
ba’dehu : daha sonra, ondan sonra.
ba’delmîlâd : milattan sonra, İsa’dan sonra.
ba’demâ : bundan böyle.
ba’dezin : bundan sonra, bundan böyle.
ba’s : diriliş.
ba’süba’delmevt : . ölümden sonra diriliş.
ba’zan : bazen, kimi zaman.
bâb : 1.kapı. 2.konu. 3.bölüm.
bâbâ : 1.baba. 2.ata.
bâbâyâne : babaca, babacan.
bâbûne : babuna, papatya.
bâc : 1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.
bâcgîr : vergi memuru.
bâd : 1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.
bâdâm : badem.
bâdbân : yelken.
bâdbedest : eli boş, züğürt.
bâdbîz : yelpaze.
bâde : 1.içki. 2.şarap.
bâdefürûş : meyhaneci.
bâdehâr : içki içen.
bâdekeş : şarap içen.
bâdenûş : içki içen.
bâdî : sebep olan, yol açan.
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.
bâdire : tehlikeli olay, felaket.
bâdiye : çöl.
bâğ : bahçe, bağ.
bağal : koltuk.
bâğbân : bahçıvan.
bâğçe : bahçe.
bağçevan : bahçıvan.
bağdaşmaz öyküler.
bağlı daireler.
bağteten : ansızın, birdenbire.
bâh : cinsel güç.
bahâ : değer, kıymet.
bâhaber : haberli, haberdar.
bahâdar : kıymetli.
bahâdır : yiğit.
bahâne : 1.bahane. 2.sebep.
bahânecû : bahaneci.
bahâr : 1.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.
bahârî : ilkbahar ile ilgili.
bahâyim : dört ayaklı hayvanlar.
bahîl : cimri.
bâhired : akıllı.
bahis : 1.konu. 2.tartışma.
bâhis : bahseden, söz eden.
bahr : deniz.
bahr -i ahdar Hint Okyanusu.
bahr -i ahmer Kızıldeniz.
bahr -i hazer Hazar Denizi.
bahr -i kulzum Kızıldeniz.
bahr -i muhît-i atlasî Atlas Okyanusu.
bahr -i muhît-i kebîr Büyük Okyanus.
bahr -i mutavassıt Akdeniz.
bahr -i siyâh Karadeniz.
bahs : 1.konu. 2.tartışma.
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.
bahs etmek ele almak, söz etmek.
bahş : bağışlayan.
bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.
bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.
bahşâyiş : 1 .bağışlama. 2.bağış, ihsan.
bahşiş : 1.bağış. 2.bahşiş.
baht : talih.
bahtiyârî : bahtiyarlık.
bâhûr : aşırı sıcak.
bâhusus : hele hele, özellikle.
baîd : uzak.
bâis : yol açan, sebep olan.
bâis olmak yol açmak, sebep olmak.
bâjurnal (F.-Fr.) tutanak ile.
bâk : korku.
bakan.
bakâyâ : geriye kalanlar.
bakıyye : geriye kalan, bakiye.
bâkî : 1.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.
bâkir : el sürülmemiş.
bâkire : kızoğlan kız.
bâl : kanat.
bâlâ : 1.yukarı, üst. 2.boy.
bâlâbülend : uzun boylu.
bâlâhâne : tavan arası, çatı.
bâlâpervaz : . yükseklerden uçan.
bâliğ : 1.erişkin. 2.tutan, varan.
bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak
bâlîn : 1.başucu. 2.yastık.
bâliş : yastık.
bâm : dam, çatı.
bâmazbata : tutanak ile.
bâmdâd : sabah, sabahleyin.
bâmukâvele : sözleşme ile, sözleşmeli.
bâng : 1.ses. 2.haykırış.
bânû : 1.bayan. 2.büyük hanım.
bâr : 1.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.
bâr vermek meyva vermek.
bârân : yağmur.
bârapor (F.-Fr.) rapor ile birlikte, raporlu.
bârber : hamal.
bâre : 1.defa. 2.sur.
bârgâh : 1 .yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.
bârgîr : beygir.
bârî : hiç olmazsa, en azından.
bârid : soğuk.
bârîk : ince.
bârika : şimşek.
bâriz : belirgin.
bârû : burç, hisar burcu.
bârver : 1.verimli. 2.meyvalı.
basar : 1.görme. 2.görme yetisi.
basîret : görüş, ileriyi görme gücü.
basît : 1.sade. 2.kolay.
bast : yayma.
başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma.
başlatan sanatçı.
batâet : ağırlık, yavaşlık.
bâtakrîr : rapor halinde.
bâtıl : 1.hükümsüz. 2.boş.
batın : 1.karın. 2.kuşak, nesil.
bâtınen : işin iç yüzünde.
batî : ağır, yavaş.
batn : 1.karın. 2.kuşak, nesil.
batt : kaz.
battal : 1.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.
bâvekar : ağırbaşlı.
bâyi : satıcı.
bayrakdâr : bayraktar, sancaktar.
baytâr : veteriner.
bâz : 1.tekrar. 2.açık. 3.doğan.
bazargâh : pazar yeri.
bazen : kimi zaman
bazı : kimi.
bâzî : oyun.
bâzîçe : oyuncak.
bâzû : 1.kol. 2.güç.
be’s : zarar, kötü yan.
bebr : kaplan.
becâ : yerinde.
becâyiş : yer değişimi.
beççe : 1.çocuk. 2.yavru.
bed : kötü.
bed’ etmek başlamak.
bedahd : sözünde durmayan.
bedâheten : düşünmeden.
bedahlâk : ahlaksız.
bedâvâz : kötü sesli.
bedâvet : 1.göçebelik. 2.bedevîlik.
bedâyi’ : yeni ve güzel şeyler.
bedbaht : tahilsiz.
bedbaht etmek mutsuz etmek.
bedbîn : kötümser, karamsar.
bedbû : kötü kokulu.
bedcins : kötü cinsli, cinsi bozuk.
bedçeşm : kötü gözlü.
beddil : ödlek.
bedduâ : ilenç.
bedelât : bedeller.
bedendîş : kötü düşünceli.
bedenen : vücutça.
bedestân : bedesten.
bedevî : çöl arabı.
bedeviyyet : 1.göçebelik. 2.bedevîlik.
bedfercâm : kötü sonlu.
bedgû : dedikoducu.
bedgüher : kalbi bozuk, mayası bozuk.
bedhâh : birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.
bedhû : huysuz, kötü huylu.
bedî’ : güzel, yepyeni.
bedîa : yepyeni şey.
bedîhe : düşünmeden.
bedîhî : kuşkusuz.
bedkâr : kötü hareketli.
bedlikâ : çirkin.
bedmâye : mayası bozuk.
bedmest : içip içip dağıtan.
bedmestî : içip içip dağıtma.
bedmestlik : ed+mes içip içip dağıtma.
bedmestlik etmek içip için dağıtmak.
bedmihr : sevgisiz.
bednâm : adı kötüye çıkmış.
bednigâh : kötü gözlü, kötü bakışlı.
bednihâd : kötü yaratılışlı, soysuz.
bedr : dolunay.
bedre : para kesesi.
bedreftâr : kötü davranışlı.
bedreka : 1.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.
bedrûd : veda.
bedsigâl : kötü düşünceli.
bedsîret : ahlaksız.
bedsirişt : kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
bedter : daha kötü, beter.
bedtıynet : tıynetsiz, karaktersiz.
bedzebân : ağzı bozuk.
bedzehre : ödlek.
begâyet : çok, son derece.
behâ : değer, kıymet.
behbûd : sağlık.
behcet : 1.sevinç. 2.güzellik.
behem : birlikte, beraber.
behemehâl : her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.
beher : her, her biri.
behic : güleryüzlü.
behîmî : hayvanî.
behîmiyyet : hayvanlık.
behişt : cennet.
behiştî : cennetlik.
behiyye : güzel.
behmân : falan, filan.
behre : nasip.
behremend : 1 .hisse sahibi. 2.yararlanan.
beht : şaşkınlık.
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.
bekâ : kalıcılık.
bekâm : muradına ermiş.
bekâm olmak muradına ermek.
bekâya : geriye kalanlar; kalıntılar.
bekrî : içki düşkünü.
beksimat : peksimet.
bel : belki.
bel’ : 1.yutma. 2.yutulma.
bel’ edilmek yutulmak.
bel’ etmek yutmak.
belâ : evet.
belâ : felaket, musibet.
belâdet : dangalaklık.
belâdîde : belaya uğramış.
belâgat : kusursuz söz söyleme
belâhet : eblehlik.
belâyâ : belalar.
belde : 1.kent. 2.diyar, memleket.
beled : 1.kent. 2.memleket.
beledî : kentli.
belediyye : belediye.
belî : evet.
belîğ : 1.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.
beliyyât : belalar.
belki : olabilir, belki.
belût : 1.pelit, palamut. 2.meşe.
benâdir :
benâm : 1.ünlü. 2.adında.
benân : 1.parmaklar. 2.parmak uçları.
benât : kızlar.
bend : 1.bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.
bend olmak bağlanmak.
bende : 1.kul. 2.köle.
bendegân : 1 .kullar. 2.köleler.
bendegî : 1.kulluk. 2.kölelik.
bendehâne : benim evim.
bender : liman.
bendergâh : rıhtım.
bendezâde : 1 .köle çocuğu. 2.benim çocuğum.
benefşe : menekşe.
benefşî : mor.
beng : esrar.
bengî : esrarkeş.
benî : oğullar.
benîâdem insanlar, Adem oğulları.
benîisrâîl ı . İsrailoğulları.
bennâ : yapı ustası.
benû : oğullar.
ber : 1 .üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.
berâ’et : aklanma.
berâ’et etmek aklanmak.
berâber : 1.birlikte. 2.eşit.
berâberî : 1 .birliktelik. 2.eşitlik.
berâhîn : deliller, kanıtlar.
berâyı : için.
berâyı malûmât. bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
berbâd : 1.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.
bercâ : yerinde, uygun.
berceste : seçkin, seçme.
berd : soğuk.
berde : köle.
berdevâm : sürekli, devam eden.
berdülacuz : . kocakarı soğuğu.
bere : kuzu.
berehne : çıplak.
berekât : bereketler.
bereket : 1.bolluk. 2.uğur.
berevât : beratlar.
berf : kar.
berfîn : karlı.
berg : yaprak.
bergüzâr : hatıra, hediye, yadigâr.
berhâne : harap vaziyetteki ev.
berhayât : hayatta olan, sağ.
berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.
berhürdâr : mutlu, muradına ermiş.
berî : arınmış, temiz, uzak.
berîd : 1.ulak. 2.postacı.
berîn : yüksek, yüce.
berk : şimşek.
berkarâr : yerinde duran, karar eden.
berkarâr olmak devam etmek, kalmak.
berkemâl : en iyi şekilde, mükemmel.
bermâh : matkap, burgu.
bermu’tâd : alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.
bermûcib-i : uyarınca, gereğince.
bernâ : genç.
berpâ : ayakta.
berr : 1 .toprak. 2.kara. 3.kıta.
berrak : duru.
berren : kara yolu ile.
berrî : kara ile ilgili.
bersâbık : eskiden olduğu gibi.
bertaraf : 1.bir yana. 2.giderilmiş.
bertaraf etmek gidermek.
bertaraf olmak giderilmek.
berter : daha üstün.
berterîn : en üstün.
bervech-i : gibi.
berzah : 1.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.
berzger : çiftçi.
bes : 1 .yeterli. 2.çok.
besâ : nice.
besâtîn : bahçeler.
besend : yeterli.
besende : yeterli.
beserüçeşm : başüstüne, başım gözüm üstüne.
besî : birçok.
besîm : güleç.
beste : 1.kapalı. 2.beste.
bestekâr : besteci.
bestenigâr : Türk mûsikîsinde bir makam adı.
beşâret : müjde.
beşer : 1.insan. 2.insanlık.
beşere : deri, dış deri.
beşerî : insanlıkla ilgili, insanî.
beşeriyyât : antropoloji.
beşeriyyet : insanlık.
beşîr : müjdeci.
beşûş : güleç.
beşûşâne : güleryüzle.
betâet : ağırlık, yavaşlık.
beter : daha kötü, beter, şiddetli.
bevl : 1.idrar. 2.işeme.
bevlî : idrar ile ilgili.
bevliyye : üroloji.
bevvâb : kapıcı.
bevvâbîn : kapıcılar.
bey’ : satış.
beyâbân : çöl.
beyân : açıklama, ifade etme, dile getirme.
beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.
beyân etmek açıklamak, dile getirmek.
beyânât : açıklamalar, demeç.
beyânnâme : bildirge.
beyâz : ak, beyaz.
beyhûde : boş, boşuna.
beyn : ara, orta.
beynelmilel : uluslararası.
beyn-i :arasında, ortasında.
beynülmilel : uluslararası.
beyt : 1.ev. 2.konut. 3.beyit.
beytâr : veteriner.
beytullah : Kâbe.
beytûtet : geceleme.
beytülmal : hazine, maliye hazinesi.
beyzâ : bembeyaz, çok beyaz.
beyze : 1.yumurta. 2.husye.
beyzî : oval.
beze : 1.günah. 2.suç.
bezekâr : 1. .günahkar. 2.suçlu.
bezir : tohum.
bezirgân : tüccar.
bezistân : bedesten.
bezle : şaka, latife.
bezlegû : şakacı.
bezm : 1.eğlence meclisi. 2.içki meclisi.
bezmgâh : eğlence yeri, eğlence meclisi.
bezzaz : manifaturacı, kumaşçı.
bi’r : kuyu.
bi’set : gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.
bîaman : amansız.
bîâr : arsız.
bîbahâ : çok değerli, paha biçilmez.
bîbedel : eşsiz, benzersiz.
bîbehre : nasipsiz.
bîcâ : yersiz.
bîcan : cansız.
bîçâre : 1 .çaresiz. 2.zavallı.
bîçâregân : 1. .çaresizler. 2.zavallılar.
bîçunuçirâ : 1.. . .sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.
bîd : söğüt.
bid’at : 1.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.
bîdâd : zulüm.
bîdâdger : zalim.
bîdâr : uyanık.
bîdârbaht : talihli.
bidâyet : başlangıç.
bidâyette : d başlangıçta.
bîd-i mecnûn salkımsöğüt.
bîdil : aşık.
bîdin : dinsiz.
bîedeb : terbiyesiz, edepsiz.
bîeman : amansız.
bîendişe : düşünmeyen, umursamayan.
bîgâne : yabancı.
bîgüman : kuşkusuz.
bîgünah : 1.günahsız. 2.suçsuz.
bîh : kök.
bîhaber : habersiz.
bîhadd : sınırsız.
bihakkın : hakkıyla, hak ederek.
bihamdillah : Allah’a şükürler olsun.
bihâr : denizler.
bîhareket : hareketsiz.
bîhâsıl : sonuçsuz.
bîhayâ : utanmaz, hayasız.
bîhayat : cansız, yaşamayan.
bihâzelemr : buna göre, bu durumda, böylelikle.
bihbûd : sağlık.
bîhemtâ : benzersiz.
bîhesâb : hesapsız, sonsuz.
bîhiss : hissiz, duygusuz.
bihişt : cennet.
bîhod : 1.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.
bihter : daha iyi.
bîhude : boşuna, beyhude.
bîinsâf : insafsız.
bîkâr : 1.işsiz. 2.bekar.
bîkarâr : kararsız.
bikr : 1.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.
bîl : bel.
bilâd : 1.beldeler. 2.memleketler.
bilâfâsıla : aralıksız, kesintisiz.
bilâhareket : hareketsiz, hareket etmeden.
bilâhere : 1 .sonradan. 2.sonunda, nihayet.
bilâinkıtâ : . kesintisiz, aralıksız.
bilâkayt : kayıtsız şartsız, kesin.
bilakis : aksine, tersine.
bilâmâni’a : engelsiz
bilâmazeret : mazeretsiz, özür bildirmeksizin.
bilâmerhamet : acımasızca.
bilâmühlet : zaman tanımadan, süre vermeden.
bilâpervâ : korkusuzca.
bilâşikâyet : şikayet etmeden.
bilâte’ehhür : gecikmeden.
bilâtefrik : hiçbir ayırım gözetmeksizin.
bilâtehlike : tehlikesizce.
bilâteminat : güvencesiz, teminatsız.
bilâücret : parasız, ücretsiz.
bilcümle : tümüyle.
bilfarz : diyelim ki.
bilfiil : gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.
bilhassa : özellikle, hele hele.
biliktizâ : gerektiğinden.
bililtizâm : . bilerek, bile bile.
bilistifade : yararlanarak, istifade ederek.
bilistihsâl : alarak, elde ederek.
biliştirâk : . katılarak.
billûr : kristal.
bilmecbûriye : zorunlu olarak, mecburen.
bilmukabele : . karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.
bilmünâsebe : . bir münasebetle, sırası geldiğinde.
bilmünâvebe : . dönüşümlü.
bilmüzakere : . görüşülerek.
bilumum : tüm, bütün.
bilvâsıta : dolaylı olarak.
bîm : korku.
bîma’nâ : anlamsız.
bîmâr : hasta.
bîmârân : hastalar.
bîmecâl : takatsiz, dermansız.
bîmekân : 1.yersiz. 2.aylak.
bîmerhamet : acımasız.
bîmeze : lezzetsiz, tatsız.
bîmihr : sevgisiz, şefkatsiz.
bîmisâl : benzersiz.
bîmuhâbâ : çekinmeden.
bîmübâlât : kayıtsız, umursamaz.
bîmürüvvet : mürüvvetsiz.
bin : oğul.
binâ : yapı.
bînâ : gören, iyi gören.
binâberin : bundan dolayı, buna dayanarak.
binâen : dayanarak, göre.
binâenaleyh : bu yüzden, bundan dolayı.
bînâm : adsız, tanınmamış.
bînamaz : beynamaz.
bînasîb : nasipsiz, kısmetsiz.
bînazîr : benzersiz.
bînemek : tuzsuz.
bînevâ : 1.zavallı. 2.yoksul.
bînî : burun.
bînihaye : sonsuz, bitmez tükenmez.
binnetice : sonuçta, sonuç olarak.
binnisbe : bir dereceye kadar, nispeten.
bint : kız.
bîpâyân : sonsuz.
bîpervâ : 1.korkusuz. 2.çekinmeden.
bir gûna : hiçbir, herhangi bir.
bir nevi (T.-A.) adeta, bir bakıma.
birâder : erkek kardeş.
bîrahm : merhametsiz, acımasız.
bîrayb : kuşkusuz.
birinc : pirinç.
birişte : kavrulmuş.
bîrûn : 1.dış. 2.dışarı.
biryân : kebap.
bisât : yaygı.
bîsebat : dayanıksız.
bîsebeb : dayanıksız.
bîser : başsız.
bîst : yirmi.
bister : yatak.
bîsûd : yararsız.
bisyâr : çok.
bîşe : orman.
bîşerm : orman.
bîşuur : bilinçsiz.
bîşübhe : kuşkusuz, şüphesiz.
bîşümâr : sayısız.
bîtâb : yorgun, takatsiz.
bîtâb kalmak bitkin düşmek.
bîtâbane : bitkince.
bitamâmihâ : tümüyle, tamamen.
bîtaraf : tarafsız.
bîtarafâne : tarafsızca, yan tutmadan.
bittab’ : doğal olarak.
bittafsîl : ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.
bittamâm : tümüyle.
bîve : dul.
bîvefâ : vefasız.
bîvezen : dul kadın.
bîzâr : bıkmış, usanmış.
bîzâr olmak bıkmak, usanmak.
bizâtihi : kendiliğinden.
bizzarûre : zorunlu olarak.
bostân : bahçe.
bû : koku.
bu’d : 1.uzaklık. 2.boyut.
bu’diyet : uzaklık, mesafe.
bûd : varlık.
buğrâ : turna.
buhalâ : cimriler.
buhâr : buğu, buhar.
buhl : cimrilik.
buhrân : bunalım, kriz.
buht : şaşkınlık.
buhûr : tütsü.
buhurdan : tütsülük, tütsü kabı.
buk’a : 1 .yer, diyar. 2.ülke.
buk’avî : yerel.
bulunanlar. 4.önderler.
bûm : 1.yer. 2.ülke.
bûm : baykuş.
bûmehen : deprem.
bundan mâada (T.-A.) dan+m bundan başka, bunun yanısıra.
bûr : kumral.
burc : 1.burç. 2.yıldız kümesi.
burhan : kanıt, delil.
bûriya : hasır.
burûc : burçlar.
burûdet : soğukluk.
bûs etmek öpmek.
bûse : öpücük.
bûstân : bahçe.
bûte : 1.çalı çırpı. 2.pota.
bûtimar : balıkçıl, botimar.
butlân : 1.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.
butûn : 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
bûy : koku.
bûydâr : kokulu.
bûzîne : maymun.
bühtân : iftira.
bühtân etmek iftira etmek.
bükâ : ağlama.
bülaceb : şaşılacak şey.
büldân : beldeler, diyarlar, ülkeler.
büleğâ : belagat sahipleri.
bülend : 1.yüksek. 2.yüce.
bülendbâlâ : uzun boylu.
bülendpervâz : 1 .yükseklerden uçan. 2.şerefli.
bülheves : maymun iştahlı.
bülûğ : erginlik.
bün : 1 .kök. 2.dip. 3.temel.
bünyâd : 1.temel, kök. 2.yapı, bina.
bünye : yapı.
bünyeviyat : bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.
bürdbâr : sabırlı.
bürde : hırka.
bürhân : kanıt.
bürîde : kesik.
bürka : peçe.
bürnâ : genç.
bürrân : keskin.
bürûdet : soğukluk.
bürûz : ortaya çıkma.
büstân : bahçe.
büşrâ : müjde.
büt : put.
büthâne : puthane.
bütperest : putperest, puta tapan.
bütûn : 1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
büyût : 1.evler. 2.beyitler.
büz : keçi.
büzdil : ödlek.
büzûr : tohumlar.
büzürg : 1.büyük. 2.ulu.
büzürgân : 1 .büyükler. 2.ulular.
büzürgzâde : seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.

Neye, Kime Denir? Kimdir? Adresi Neresi? © 2018