h 1.. . . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal
hâ : çiğneyen.
hâ : çoğul eki: -ler, -lar.
hâb : 1.uyku. 2.rüya.
habâb : hava kabarcığı.
habâbe : hava kabarcığı.
habâis : kötülükler.
hâbâlûd : uykulu.
hâbâlûde : uykulu.
habâset : kötülük, alçaklık.
habb : 1 .çekirdek, tohum. 2.hap.
habbât : 1.hava kabarcıkları. 2.haplar.
habbâz : ekmekçi.
habbe : taneler.
habbe-i hadrâ çitlembik.
habbe-i sevdâ çörekotu.
habbezâ : ne güzel.
habbülbülûğ : ergenlik sivilcesi.
hâbcâme : 1 .gecelik. 2.pijama.
haber : haber.
haberdar : haberli.
habeşe : 1.Habeşistan. 2.Habeş.
hâbgâh : yatak odası.
habîb : 1.sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed
habîr : haberli.
habis : kötü, pis.
habl : ip.
hablülmesâkin : . sarmaşık.
hâbnâk : uykulu.
hâbnâme : rüya tabiri kitabı.
habr : bilgin.
habs : 1 .hapis. 2.tutma.
habshâne : hapishane, tutukevi.
habt : yanlış hareket.
habtühata : yanlış yapma.
hac : hacı.
hacâlet : utanma.
hacâletâver : utanç verici.
hacamat : kan alma.
hacamat yapmak kan almak.
hacâmet : kan alma, hacamat.
hâcât : 1.ihtiyaçlar. 2.istekler.
haccâm : hacamatçı.
haccar : taş işçisi, taşçı.
hâcce : bayan hacı.
hâce : 1.hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.
hâcegân : 1.hocalar. 2.efendiler.
hâcegî : 1 .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.
hacel : utanma.
hacer : taş.
hacer-i esved karataş.
hacer-i semâî göktaşı.
hâceserâ : harem ağası.
hâcet : ihtiyaç.
hâcetmend : muhtaç.
hacı : hacı.
hacıyân : hacılar.
hâcî : hicveden, yeren.
hâcib : 1.kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.
hacîl : utangaç.
hâcir : göçmen.
hâciz : 1.ayıran. 2.haczeden.
hacle : gerdek odası.
haclegâh :gerdek odası.
haclet : utanma.
hacletâver :utanç verici.
hacm : hacim.
hacmen : hacimce.
hacz : haciz.
hadâik : bahçeler.
hâdd : 1 .keskin. 2.sivri. 3.dar.
hadd : 1 .sınır. 2.şer’î ceza.
hadd : yanak.
haddâ’ : düzenbaz.
haddâd : demirci.
haddâdî : demircilik.
hadd-i asgarî en az.
hadd-i azamî en çok.
hadd-i tabiî normal hal.
hadd-i zâtında aslında.
hadeb : kamburluk.
hadem : hizmetçiler.
hademe : hizmetçiler.
hadeng : ok.
hader : uyuşma.
hades : sezi, tahmin.
hâdî : doğru yolu gösteren.
hâdi’ : düzenbaz.
hadîka : bahçe.
hâdim : hizmetçi.
hâdim olmak hizmet etmek.
hâdime : bayan hizmetçi.
hâdis : 1.meydana gelen. 2.yeni.
hadîs : hadis, Peygamber sözü.
hâdisat : olaylar.
hâdise : olay.
hadnâşinas : haddini bilmez.
hadrâ : yeşil.
hads : 1 .tahmin. 2.seziş.
hadşe : ürküntü.
hadşeâver :ürküntü verici.
hafâ : gizlilik.
hafâfîş : yarasalar.
hafâgâh : gizlenilecek yer.
hafâir : 1.çukurlar. 2.oyuklar.
hafakan : yürek çarpıntısı.
hafâyâ : gizli şeyler.
hafız : 1.koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.
hafıza : bellek.
hâfız-ı kütüb kütüphaneci.
hâfî : yalınayak koşan.
hafî : gizli
hafîd : torun.
hafîde : kız torun.
hafif : hafif.
hafîr : 1.çukur. 2.mezar.
hâfir : kazan, kazıcı.
hafiyyât : gizli şeyler.
hafiyye : gizli polis.
hafiyyen : gizlice.
hafr : kazma.
hafriyyât : kazı.
haftân : kaftan.
hâh : isteyen.
hâhân : isteyen, istekli.
hâher : kızkardeş.
hâherzâde : . yeğen, kızkardeşin çocuğu.
hâhiş : rica, istek.
hâhişger : istekli.
hâhişkâr : istekli.
hâhişkerde : istekli.
hâhnâhâh : ister istemez.
hâif : korkak.
hâifen : korkarak.
hâil : korkunç.
hâin : 1.hain. 2.acımasız.
hâinâne : haince.
hâiz : sahip, bulunduran.
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.
hâiz-i ehemmiyet önemli.
hak : 1 .Tanrı. 2.doğru. 3.pay.
hâk : toprak.
hak etmek kazanmak.
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.
Hak Teâlâ : Yüce Tanrı.
hakâik : gerçekler.
hakâret : aşağılama, hakaret.
hakaretâmiz :aşağılayıcı.
hakâyık : gerçekler.
hâkbîz : kalbur.
hakem : hakem.
hâkezâ : aynı şekilde.
hakgû : doğru sözlü.
hâkî : hikaye eden.
hâkî : 1.hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
hakîkat : gerçek.
hakîkaten : gerçekten.
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.
hakikatperver :gerçekçi.
hakikî : gerçek.
hakikiye : gerçek.
hakîm : 1.Tanrı. 2.hakim, yargıç.
hâkimiyet : egemenlik.
hakîr : 1.değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.
hâkister : kül.
hâkisterî : kül rengi.
hakk : 1 .Tanrı. 2.doğru. 3.hak.
hakk : kazıma.
hakkâ gerçekten.
hakkâk : 1.mühürcü. 2.kazıyıcı.
hakkaniyet : doğruluk.
hâkkedilmek kazılmak.
hâkketmek kazımak.
hâkrûb : süpürge.
hakşinas : haktanır.
hakşinâsî : haktanırlık.
hâl : 1 .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.
hâl : dayı.
hâl : 1 .ben. 2.benek.
hal.
hal’ : tahttan indirme.
hal’edilmek tahttan indirilmek.
hal’etmek tahttan indirmek.
halâ : 1 .tuvalet. 2.boş.
hâlâ : şimdi, hâlâ.
halâik : 1.yaratıklar. 2.halayık.
halâl : mesafe, aralık, açıklık.
halâs : kurtuluş, kurtulma.
halâs bulmak kurtulmak.
halâs olmak kurtulmak.
halaskâr : kurtarıcı.
hâlâşina : halden anlayan.
hâlât : haller.
halâvet : tatlılık.
haldâr : benli.
hâle : 1.hala. 2.teyze.
hâle : ayça, hâle.
halecan : çarpıntı.
halef : 1 .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel : bozukluk.
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.
haleldâr : bozulmuş, bozuk.
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.
halen : şimdilik, henüz.
hâlet : 1.hal. 2.nitelik.
hâlet-i ruhiye ruhsal durum.
halhal : ayak bileziği, halhal.
hâlık : Yaratan, Tanrı.
hâlî : boş.
hâlî kalmak geri durmak.
halîb : süt.
halîc : körfez.
hâlid : sonsuz, ebedî.
halîfe : 1.halife. 2.kalfa.
halihazır : şimdiki durum.
hâlik : 1.Tanrı. 2.yaratan.
hâlikiyet : yaratıcılık.
halîm : yumuşak huylu.
hâlis : 1.katışıksız, saf, som.
hâlisâne : içtenlikle.
halîta : 1.karışım. 2.alaşım.
hâliyâ : şimdi, şu anda.
halk : 1 .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
halk : boğaz.
halk etmek yaratmak.
halka : halka.
halkabegûş : köle.
halkiyat : folklor, halk bilimi.
hall : 1 .çözülme, erime. 2.çözme.
hallâc : halaç.
hallâk : yaratıcı.
hallâl : çözen.
hallüfasl : . halletme, yoluna koyma.
halt : karıştırma.
halûk : iyi huylu.
halvet : 1.tenha. 2.başbaşa kalma.
halvetgâh : başbaşa kalınacak yer.
ham : 1 .eğik eğri, bükük.
ham : çiğ, ham.
hamâil : kılıç kayışı.
hamâkat : ahmaklık.
hamâme : güvercin.
hamâse : kahramanlık şiiri.
hamâset : kahramanlık şiiri, hamase.
hamd : şükür.
hâme : kalem.
hamel : kuzu.
hamelât : saldırılar, hamleler.
hâmî : gözeten, himaye eden.
hâmid : hamd eden, şükreden.
hamîde : eğik, eğri.
hâmil : 1.taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.
hâmil olmak taşımak.
hâmile : gebe, hamile.
hamîr : hamur.
hâmis : beşinci.
hâmisen : beşincisi.
hâmiş : mektup ilavesi.
hâmiz : 1.ekşi. 2.kekre.
haml : 1 .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.
hamle : 1.saldırı. 2.atak.
hamletmek yüklemek.
hammâl : hamal.
hammâm : 1.banyo. 2.hamam.
hammâr : meyhaneci.
hamr : şarap.
hamrâ : kırmızı, kızıl.
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.
hams : beş.
hamse : beş mesnevîlik eser.
hamsin : elli.
hamûl : dayanıklı.
hamûle : yük.
hâmûn : çöl.
hâmûş : suskun, sessiz.
hamyâze : esneme.
hamz : ekşilik.
hân : okuyan.
hân : sofra.
hanâzir : domuzlar.
hancer : hançer.
hancere : gırtlak, hançere.
handan : güleç, gülen.
handan etmek güldürmek.
hande : gülüş.
handek : hendek.
handerûy : güleryüzlü.
hâne : ev.
hanedan : sülale, hanedan.
hâneharâb : 1 .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.
hânende : 1.şarkıcı. 2.okuyucu.
hanif İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.
hânkah : tekke.
hânman : ev bark, yurt.
hannas : şeytan.
hânsâlar : kilerci.
hânüman : ev bark, yurt.
hapis : bir yere kapatma veya kapanma.
hapishane : tutukevi, mahpushane.
hâr : aşağılık, adi.
har : eşek.
hâr : yiyen.
hâr : diken.
harâb : 1.yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
harâbat : meyhane.
harâbe : yıkıntı, harabe.
harâc : haraç.
haram : haram.
harâmi : eşkıya.
haramzâde : piç.
harâret : 1.sıcaklık.
harâtin : solucan.
harb : harp, savaş.
harbe : süngü.
harb-i umûmî Birinci Dünya Savaşı.
harbiye : harp okulu.
harbiye nezareti savunma bakanlığı.
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.
harbüze : kavun.
harc : 1 .vergi. 2.masraf.
harcıâlem herkese açık, herkese uygun.
harcırah yol parası.
harçeng : yengeç.
hardal : hardal.
hâre : granit, sert taş.
harekât : hareketler.
hareket : 1.hareket. 2.davranış.
hareketsizlik hareket etmeme.
harem : harem, herkesin giremeyeceği yer.
haremlik : harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
haremserây : harem dairesi.
harf : 1 .harf. 2.söz.
hargâh : otağ.
hargûş : tavşan.
hârî : düşkünlük.
hârib : kaçan.
hâric : dış, dışarı.
hâricen : dıştan, dışarıdan.
hâricî : dış ile ilgili.
hariciye : 1 .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.
harîd : satın alma.
harîdâr : müşteri, alıcı.
harîf : 1.rakip. 2.meslektaş.
harîk : yangın.
hârika : harika.
hârikulâde : olağanüstü.
harîm : 1.kutsal. 2.harem. 3.avlu.
harîm-i ismet : kutsal saha.
harîr : ipek.
harîrî : ipekli.
hâris : bekçi.
hâris : çiftçi.
harîs : hırslı.
hâristan : dikenlik.
harita : harita.
harmen : harman.
harmengâh : harman yeri.
harmühre : katır boncuğu.
harnub : keçi boynuzu.
hârpuşt : kirpi.
hârr : kızgın, yakıcı.
harrât : doğramacı.
hars : kültür.
harsî : kültürel.
harvâr : eşek yükü.
hârzâr : dikenlik.
hâs : 1 .özgü, has. 2.saf. 3.özel.
has : çöp.
hasâdet : kıskançlık.
hasâil : hasletler, tabiatlar.
hasâis : nitelikler, özellikler.
hasâr : zarar, hasar.
hasarât : zararlar.
hasardîde : hasarlı.
hasâret : zarar, hasar.
hasâset : pintilik.
hasb : göre.
hasbe : kızamık.
hasbelkader : kaderden ileri gelen, kadere bak.
hasbetenlillah : Allah rızası için.
hasbihal :halleşme, dertleşme.
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
hasbü’l-mâhiye : . yapı bakımından.
hasebe : kızamık.
hased : kıskançlık.
hased etmek kıskanmak.
hasen : güzel.
hasenât : iyilikler.
hasene : güzel, iyi.
hasenülhulk : huyu güzel.
hasf : ay tutulması.
hâsıd : ekin biçen, hasatçı.
hâsıl : ortaya çıkan, var olan.
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.
hâsılat : kazanç, gelir.
hâsılât-ı gayr-i sâfiye . brüt gelir.
hâsılât-ı sâfiye net gelir.
hasıl-ı kelâm sözün kısası.
hâsılı kısacası, sonuç olarak.
hasım : düşman.
hasîb : 1.değerli. 2.muhasebeci.
hâsid : kıskanç.
hasîn : sağlam, müstahkem.
hasîr : hasır.
hâsir : zarar eden, hüsrana uğrayan.
hasis : pinti.
hasîsa : karakter.
hasiy : iğdiş, hadım edilmiş.
haslet : tabiat, yaratılıştan gelen huy.
hasm : düşman, hasım.
hasmâne : düşmanca.
hasmî : düşmanlık.
hasnâ : güzel kız, güzel kadın.
hasr : tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.
hasret : özlem.
hasret çekmek özlem duymak.
hasretkeş : hasret çeken.
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.
hassa : özellik.
hassâd : orakçı.
hassas : duygulu, hassas.
hassâsiyyet : hassaslık.
hâsse : duyu.
hâsseten : özellikle, hele hele.
hâssuâmm herkes.
hâste : 1 .istemiş. 2.istek.
haste : hasta.
hâste : kalkmış, ayağa kalkmış.
hastegî : hastalık.
hâstgâr : görücü.
hâstgârî : . görücülük.
hasûd : kıskanç.
hasûdâne : kıskanarak, kıskançlıkla.
hasûdî : kıskançlık.
hâşâ : uzak dursun, hâşa.
hâşâk : çerçöp.
haşeb : odun.
haşem : maiyet.
haşerat : haşereler, börtü böcek.
haşere : böcek, haşere.
haşhaş : haşhaş.
haşîn : kaba, sert.
hâşiye : 1.kenar. 2.şerh kitabı.
haşmet : 1.görkem. 2.hiddet.
haşmetmeab : görkemli, haşmetli.
haşmgîn : öfkeli, hışımlı.
haşr : kıyamet, haşır.
haşv : 1 .doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.
haşyet : korkma.
haşyetengiz :korku salan, korkunç.
hatâ : 1 .yanlış, hata. 2.kusur.
hataâlûd : hatalı, yanlış dolu.
hatab : odun.
hatâbahş :hataları affeden.
hatâen : yanlışlıkla.
hatâiyyât : hatalar, yanlışlıklar.
hatakâr : hatalı, hata yapan.
hatâpûş : hataları örten.
hatar : tehlike.
hatarât : tehlikeler.
hatarnâk : tehlikeli.
hatâyâ : yanlışlar, hatalar.
hâtem : 1.mühür. 2.yüzük.
hâtıf : gaipten gelen ses.
hâtır : hatır, gönül.
hâtıra : hatıra, hatıra gelen.
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.
hâtırat : 1 .hatıralar. 2.anı kitabı.
hâtırâzâr : gönül inciten, hatır kıran.
hâtırâzürde :kalbi kırık.
hâtırşinâs : hatırbilir.
hatîa : kabahat.
hatîb : hatip.
hâtime : son.
hâtime vermek son vermek.
hatîr : 1.tehlikeli. 2.yüce.
hatm : 1 .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.
hatn : sünnet.
hatt : 1 .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.
hattâ : üstelik, hatta.
hattâb : oduncu.
hattat : hattat, güzel yazı yazan.
hatve : adım.
havâ : hava.
havadar : açık mekanlı
havâdis : 1.yeni haberler. 2.olaylar.
havaî : havaya ait.
havâkin (T.>A.) hakanlar.
havale : ısmarlama, havale.
havali : yöre.
havârik : harikalar.
havâss : 1.seçkin kişiler. 2.nitelikler.
havâtîn (T.>A.) hatunlar, saygın hanımlar.
havâyic : ihtiyaçlar, gereksinimler.
hâven : havan.
hâver : doğu.
hâveran : doğu ve batı.
hâverşinas : doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.
havf : korku.
havf eylemek korkmak.
havfnâk : korkulu.
hâvî : içeren, ihtiva eden.
havl : 1 .güç. 2.çevre.
havsala : kavrama gücü, havsala.
havz : havuz.
hayâ : utanma, haya, ar.
hayâl : hayal, düş.
hayâlât : hayaller, düşler.
hayâlen : hayali olarak.
hayâlet : hayalet.
hayalî : 1.hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.
hayalperest : hayalci.
hayat : yaşam.
hayatbahş :hayat veren.
hayât-ı cinsiye cinsel yaşam.
hayât-ı diniye dinsel yaşam.
hayât-ı rûz-i merre. gündelik yaşam.
hayatî : hayatla ilgili, yaşamsal.
hayâtiyyât : biyoloji, yaşambilim.
haydud (Macarca>A.) eşkiya, haydut, yolkesen.
hâye : yumurta, haya.
hayf : yazık, vah vah.
hayır : iyilik, hayır.
hayırhah : iyiliksever.
hayız bk. hayz.
hayl : 1 .yılkı, at sürüsü. 2.zümre.
hayli : çok, fazla.
hayme : çadır.
haymegâh :çadır kurulan yer.
haymenişin : göçebe, çadırda yaşayan.
hayr : iyilik, hayır.
hayran : 1.şaşkın. 2.hayran, tutkun.
hayrendiş : iyi düşünceli.
hayret : şaşkınlık.
hayretbahş :hayret verici.
hayretkâr :hayret eden.
hayretzede :şaşkın.
haysiyyet : şeref, onur.
hayvan : 1.canlı. 2.hayvan.
hayvanî : hayvansal.
hayvaniye : hayvana özgü, hayvansal.
hayy : diri.
hayyât : terzi.
hayye : yılan.
hayyir : çok iyilik eden.
hayz : regl, aybaşı.
hazâin : hazineler.
hazân : güz, sonbahar.
hazar : güvenlik.
hazer : sakınma.
hazerat : hazretler.
hazf : silme, kaldırıp atma.
hâzık : usta, yetenekli, ehil.
hazır : 1.huzurda. 2.hazır, mevcut.
hâzırûn : bulunanlar, hazır olanlar.
hâzi : alçakgönüllü.
hâzin : haznedar.
hazîn : hüzün dolu.
hazine : hazine.
hazinedar :haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
hazîre : etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)
hazm : sindirim.
hazret : sayın, hazret.
hazz : sevinç, haz.
hebâ : boş.
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.
hecâ : 1 .hece. 2.yerme, hiciv.
hecâgû : hicveden, yeren.
hecîn : iki hörgüçlü deve.
hecr : ayrılık.
hedâyâ : armağanlar, hediyeler.
hedef : amaç, hedef.
heder : yazık olma, boşa gitme.
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
hediyye : armağan, hediye.
heft : yedi.
heftâd : yetmiş.
hefte : hafta.
heftevreng : yedi yıldız.
helâhil : zehir, ağı, boğanotu.
helâk : 1.yok olma. 2.ölme.
helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.
helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.
helal : 1.helal. 2.eş, hanım.
helalzâde : 1 .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.
helezon : 1.sümüklüböcek. 2.yılankavî.
helva : helva.
helvafurûş : helvacı.
helvâyî : helvacı.
hem : 1 . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
hemâgûş : sarmaş dolaş, kucak kucağa.
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.
hemâheng : uyumlu.
hemâhenk bk. hemâheng.
heman : derhal, hemen.
hemânâ : adeta, tıpkı.
hemandem : o anda.
hemânend : gibi.
hemasr : çağdaş.
hemâvâz : bir ağız.
hembâz : ortak.
hemcevherlik : aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.
hemcins : aynı cinsten.
hemcivâr : komşu.
hemçü : gibi.
hemdem : arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
hemderd : dert ortağı.
hemdîger : birbiri.
heme : tümü, hepsi.
hemegân : tümü, hepsi, herkes.
hemfikir bk. hemfikr.
hemfikr : aynı düşüncede, hemfikir.
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.
hemginân : herkes.
hemhudûd : sınırdaş.
hemhudut bk. hemhudûd.
hemin : bu, işte bu.
hemîşe : daima, her zaman.
hemkadd : boydaş, aynı boyda.
hemkâr : meslektaş.
hemkîş : dindaş.
hemm : kaygı.
hemnâm : adaş.
hempâ : arkadaş, kafadar.
hemrâh : yoldaş, yol arkadaşı.
hemrâz : sırdaş.
hemrîş : bacanak.
hemsâl : yaşıt.
hemsâye : komşu.
hemsefer : yoldaş.
hemser : eş, karı kocadan her biri.
hemsinn : yaşıt.
hemsohbet : sohbet arkadaşı.
hemşehrî : 1 .hemşeri. 2.yurttaş.
hemşeri bk. hemşehrî.
hemşîre : kızkardeş.
hemtâ : eş, benzer, denk.
hemvâr : düz.
hemvâre : daima.
hemyân : heybe.
hemzâd : 1.doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.
hemzebân : aynı dili konuşan.
henâzir : domuzlar.
hendese (Peh.>A.) geometri.
hendesî : geometrik.
hengâm : vakit, zaman.
hengâme : kargaşa.
henüz : ancak, daha.
her : her.
her halde 1.mutlaka, her durumda.
her vakit her zaman, daima.
herâyîne : mutlaka.
herbâr : her defasında.
hercâî : 1 .şıpsevdi. 2.kararsız.
hercâyî bk. hercâî.
hercümerc : kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.
herçend : ise de, her ne kadar.
herçibâdâbâd : ne olursa olsun.
herdem : her an, daima.
herem : ehram.
hergele : 1.sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü. 3.haylaz, yaramaz adam.
hergiz : asla.
herze : saçma.
herzegû : saçmalayan.
herzegûyî : saçmalama.
hesâb : hesap.
hestî : varlık.
heşt : sekiz.
heştâd : seksen.
hetk : yırtma.
hettâk : yırtan.
hevâ : istek, nefis isteği.
hevâdâr : istekli, taraftar.
hevâdâr : havalı, havadar.
hevâperest : nefsinin istekleri peşinde koşan.
heves : istek, heves.
hevesât : istekler, hevesler.
hevesdâr : hevesli.
heveskâr : hevesli, istekli.
hevl : korku.
hevlnâk : korkunç.
hey’et : 1.ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.
hey’etşinâs : astronom.
heyâkil : heykeller.
heyecân : 1.coşku. 2.heyecan.
heyelân : toprak kayması, heyelan.
heyet bk. hey’et
heyet-i ictimâiye toplum.
heyet-i mecmua genel, tüm.
heyet-i muallimîn öğretmenler kurulu
heyhât : yazık.
heykel : 1.heykel. 2.gövde.
heykeltıraş : heykelci, heykeltıraş.
heyûlâ : 1.ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.
heyzüm : odun.
hezâr : 1.bin. 2.bülbül.
hezârân : binlerce.
hezârân : bülbül.
hezârdestân : . bülbül.
hezârpâ : kırkayak.
hezeyân : 1.sayıklama. 2.saçmalama.
hezîmet : bozgun.
hezîmete uğramak bozguna uğramak.
hezl : şaka, şakalaşma.
hezlgû : şakacı.
hıdiv : Mısır valisi.
hıfz : 1 .koruma. 2.ezberleme.
hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.
hıfzıssıhha : sağlık koruma.
hılt : safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
hınâ : kına.
hınzîr : domuz.
hırâmân : 1 .salınan. 2.salınarak.
hıred : akıl.
hıredmend : akıllı.
hırka : hırka.
hırkapûş : 1. .hırka giyen. 2.derviş.
hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.
hırmân : mahrumluk.
hırs : hırs.
hırs : ayı.
hırz : 1 .sığınak. 2.nazar boncuğu.
hısâl : huy, haslet.
hısn : kale.
hışım : öfke.
hışımlanmak öfkelenmek.
hışm : öfke, hışım.
hışmgîn : öfkeli, hışımlı.
hışt : 1 .kerpiç. 2.tuğla.
hıtat : ülkeler, diyarlar.
hıtta : ülke, diyar.
hıyâbân : cadde.
hıyânet : hainlik.
hıyânetkâr : hain.
hıyâr : seçme hakkı.
hıyre : 1.kamaşmış. 2.fersiz.
hıyreçeşm : 1. .arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.
hıyreser : sersem.
hibâb : 1.haplar. 2.tohumlar.
hibâle : 1.bağ. 2.tuzak.
hibe : bağışlama, hibe.
hibr : 1 .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
hibre : deneyim.
hicâ : yerme.
hicâb : 1.perde. 2.utanma.
hicaz : 1.Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.
hiciv : yergi, taşlama.
hicr : ayrılık.
hicrân : 1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.
hicret : göç.
hicv : yergi, taşlama.
hicviye bk. hicviyye.
hicviyye : taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
hîç : hiç.
hîçkes : hiç kimse.
hidâ’ : düzen, komplo.
hidayet : doğru yolu gösterme.
hidâyet etmek doğru yolu göstermek.
hiddet : 1 .öfke. 2.keskinlik.
hiddetlenmek öfkelenmek.
hidemat : hizmetler.
hidiv : Mısır valisi.
hidmet : hizmet.
hidmetkâr : hizmetçi.
hiffet : 1 .hafiflik. 2.hoppalık.
hijdeh : onsekiz.
hîk : tulum.
hikâyât : hikayeler, öyküler.
hikâyet : öykü, hikaye.
hikem : hikmetler.
hikmet : 1.bilgelik. 2.sebep.
hikmetşinâs : hakîm, felsefeci.
hil’at : kaftan.
hilâf : aykırı, zıt.
hilâfına aykırı olarak.
hilafında aykırı olarak.
hilâl : 1.aralık. 2.kürdan.
hilâl : yeni ay, ilkay.
hîle : düzen, oyun, hile.
hîlebaz :hilekâr, düzenbaz.
hîlekâr :düzenbaz, hileci.
hilkat : 1.yaratılış. 2.Tanrı.
hilm : yumuşaklık.
hilye : 1.süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.
himâr : eşek.
himaye : koruma, esirgeme.
himayekârlık : himaye etme.
hîme : odun.
himem : himmetler, çabalar.
himmet : çaba.
himmet etmek çaba göstermek.
hîn : zaman, vakit, esna.
hinduvâne : karpuz.
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.
hirâs : korku.
hired : akıl.
hiref : meslekler.
hirem : piramit.
hirfet : meslek.
hirmân : mahrumluk.
his bk. hiss.
hisâb : hesap.
hisân : at, aygır.
hisar : kale, hisar.
hiss : duygu.
hisse : pay.
hissedar :pay sahibi.
hissedar olmak payını almak.
hisset : pintilik.
hissetmek duymak, algılamak.
hisseyâb :pay alan.
hisseyâb olmak payını almak.
hissî : duygulu.
hiss-i kablelvukû : önsezi.
hissiyât : duygular.
hissiye : duygu.
hissolunmak duyulmak, hissedilmek.
hîş : 1.kendi. 2.akraba.
hitâb : konuşma, hitap etme.
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.
hitâbe : konuşma.
hitabet : hatiplik.
hitâm : son. 2.son bulma.
hitam bulmak son bulmak, bitmek.
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.
hitâma ermek sona ermek.
hitan : sünnet, sünnet etme.
hiyel : hileler.
hizâ : sıra.
hizâb : dalga.
hizâne : hazine.
hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan
hizâya girmek sıra olmak.
hizb : 1 .parti. 2.grup.
hizmet : hizmet, görev yapma.
hizmet etmek görev yapmak.
hizmet-i vataniye 1. .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.
hoca : 1.hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.
hod : kendi.
hodbehod : kendi kendine.
hodbin : bencil.
hodkâm : kendini beğenmiş, kendini düşünen.
hodkâmlık : kendini düşünme.
hodrey : başınabuyruk.
hodsitâ : övüngen.
hokka : 1 .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.
hokkabaz :düzenbaz.
hoşab : hoşaf, komposto.
hoşaf : hoşaf, komposto.
hoşâmedgû : . hoşgeldiniz diyen.
hoşâvâz : tatlıses, güzelses.
hoşbû : hoş kokulu.
hoşgüvâr : 1 .leziz. 2.hazmy kolay.
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.
hoşnûd : memnun, razı.
hoşnut bk. hoşnûd.
hoşrû : sevimli.
hoşsohbet : tatlı sözü, sohbeti tatlı.
hû : Tanrı.
hûb : 1 .güzel. 2.iyi.
hubb : sevgi.
hubbü’l-vatan mine’l-îmân : . . vatan sevgisi imandan
hubeb : taneler.
hûbî : güzellik.
hûbrûy : güzel yüzlü.
hûbter : daha güzel.
hubûb : 1.taneler. 2.haplar.
hububat : tahıl.
hubz : ekmek.
huccâc : hacılar.
huccet : delil, kanıt.
huceste : kutlu, uğurlu.
hûd : miğfer.
hud’a : düzen, dalavere.
hudâ : Tanrı.
hudâdâd : 1 .Allah verdi. 2.Allah vergisi.
hudânekerde : Allah göstermesin, Allah etmesin.
hudârâ : Allah aşkına.
hudâşinas : tanrıtanır.
hudâvend : 1 .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.
hudâvendigâr : . padişah.
hudâyâ : Tanrım.
huddâm : hizmetçiler.
hudperest : bencil.
hudperestlik : bencillik, kendini düşünme.
hudûd : sınırlar.
hudûs : meydana gelme, vukubulma.
huffâş : yarasa.
huffâz : hafızlar.
hufre : 1.çukur. 2.oyuk, delik.
hufte : uyuyan, uyumuş.
hûk : domuz.
hukne : şırınga.
hukuk : 1.hukuk. 2.haklar.
hukuk-i siyasiye siyasal hukuk.
hukukşinas : hukukçu.
hulâsa : özet.
hulâsa-i kelâm kısacası, sözün kısası.
hulâsaten : özetle, kısaca.
huld : cennet.
hulefa : halifeler.
hulk : huy.
hulkum : boğaz.
hulûl : gelme, gelip çatma.
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.
hulûs : içtenlik.
hulûskâr : yağcı, dalkavuk.
hulyâ : hülya, hayal.
hum : küp.
humâr : mahmurluk.
humekâ : ahmaklar.
humhâne : 1 .şarap mahzeni. 2.meyhane.
humk : ahmaklık.
hummâ : 1 .nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.
humret : kırmızılık, kızıllık.
hums : beşte biri.
humûzet : ekşilik.
hûn : kan.
hûnâlûd : kanlı, kana bulanmış.
hunbehâ : diyet.
hunhâr : kan içen.
hunnâk : boğmaca.
hunrîz : kan dökücü.
hunyâger : şarkıcı.
hûr : huri.
hurâfât : hurafeler, batıl inançlar.
hurafe : batıl inanç.
hurafeperver :hurafelere inanan.
hurafeperverlik : hurafelere inanış.
hurd : küçük, ufak.
hurdebin : 1. .büyüteç. 2.mikroskop.
hurdegîr : kusur bulan.
hûri : huri, cennet kızı.
hurûc : 1.çıkış. 2.ayaklanma.
hurûş : coşku, coşma.
husemâ : düşmanlar, hasımlar.
husûf : ay tutulması.
husûl : ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.
husûmet : düşmanlık.
husûs : konu.
husûsat : hususlar, konular.
hususî : özel.
husûsiyet : özellik.
husûsiyetle : özellikle, hele hele.
husûsiyle : özellikle, hele hele.
hûş : akıl.
hûşe : 1.salkım. 2.başak.
huşk : kuru.
huşksâlî : kuraklık.
huşû : 1.alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.
huşûnet : haşinlik, sertlik.
huşyâr : akıllı.
hutût : 1.hatlar, yollar. 2.çizgiler.
hûy : huy.
huzme : demet.
huzûr: 1.hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.
huzzâr : hazır olanlar, bulunanlar.
hüccet : delil, belge.
hücec : deliller, belgeler.
hüceyrat : hücrecikler.
hüceyre : hücrecik.
hücre : 1.odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.
hücum : saldırı, akın.
hücürât : hücreler.
hüdhüd : çavuşkuşu, ibibik.
hükemâ : bilgeler, hakîmler.
hükkâm : hakimler.
hükm : hüküm, emir, kesin karar.
hükmünde yerinde, gibi.
hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak.
hüküm vermek kesin karar vermek.
hükümat : hükümetler.
hükümdar : padişah, sultan, hüküm sahibi.
hükümdar için yazılan şiir.
hükümdârî :hükümdarlık.
hükümet : 1.hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet.
hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek.
hükümet-i müstebide istibdat hükümeti.
hükümran : hüküm süren, hakim olan.
hükümran olmak hakim olmak.
hükümrânî : hüküm sürme, padişahlık.
hülâsa : özet.
hülâsa etmek özetlemek.
hülâsatan : özetle, kısaca.
hümâ : 1 .zümrütüanka. 2.devletkuşu.
hümâyûn : 1 .kutlu. 2.padişah ile ile ilgili.
hüner : sanat, ustalık, beceri.
hünermend : marifetli, becerili, hüner sahibi.
hünkâr : padişah.
hünsâ : 1.erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr.
hür : özgür.
hürmet : saygı.
hürmetkâr : saygı duyan.
hürr : özgür.
hürriyet : özgürlük.
hüsam : kılıç.
hüsn : güzellik.
hüsn-i ahlak : güzel ahlak.
hüsn-i idare : iyi yönetim, iyi idare.
hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak.
hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak.
hüsn-i sûret : 1.yüz güzelliği. 2.en iyi biçim.
hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek.
hüsr : zarar.
hüsran : 1.zarar. 2.hayal kırıklığı.
hüsranhîz :zarar dolu, hüsran dolu.
hüsrev : hükümdar, padişah.
hüveydâ : açık, aşikâr, besbelli.
hüviyyet : asıl, kimlik.
hüzn : hüzün, üzüntü.
hüznengîz : hüzün veren.
hüzzam : Türk musikîsinde bir makam.