mâ : su.
mâ : biz.
ma’âyib : kusurlar, ayıplar.
ma’ber : geçit.
ma’ni : anlam.
ma’raz : sergi.
ma’reke : savaş alanı.
ma’şerî : kollektif.
maâbid : mabetler, ibadet yerleri.
maâbir : geçitler.
maâd : 1.dönüş yeri. 2.ahiret.
mâadâ : dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.
maâdin : madenler.
maalesef : ne yazık ki.
maalmemnûniye : seve seve.
maânî : anlamlar.
maârif : 1.bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.
maâş : 1.geçim. 2.aylık.
maatteessüf : ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
maazâlik : bununla birlikte.
maâzallah : Allah esirgesin.
mâba’dut-tabîa : fizik ötesi, doğa ötesi.
mâba’duttabîiyye : . metafizik, doğa ötesi.
mâbad : sonraki.
mâbadı var : devam edecek, sürecek, arkası var.
mabed : 1.tapınak. 2.ibadethane.
mâbeyn : 1.arası. 2.padişah sarayı.
mabud : ibadet edilen,
mâcera : 1.cereyan eden. 2.serüven.
mâceraperest : . maceracı.
maceraperestî : maceracılık, maceraperestlik.
mâdâmülhayat : . ömür boyu.
madde be madde :madde madde.
maddî : 1.madde ile ilgili. 2.materyalist.
maddiyet : maddîlik.
maddiyye : 1.madde ile ilgili. 2.matetaryalist.
mâde : dişi.
mâdelet : adalet.
madeniyyât : madencilik bilimi, mineraloji.
mâder : anne.
maderî : anne ile ilgili, ana tarafı.
mâderzâd : anadan doğma.
mâdiyân : kısrak.
madûd : sayılı.
madûd olmak sayılmak.
mâdum : yok olmuş.
mâdumiyet : yokluk.
mâdun : ast, aşağıda, alt.
mâfevk : üst, üstü, yukarısı.
mafsal : eklem.
magâre : mağara.
mağâk : 1.çukur. 2.mezar.
mağâzî : 1.savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.
mağbûn : aldatılmış.
mağdûr : haksızlığa uğramış.
mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.
mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.
mağduriyet : haksızlığa uğrama, mağdur olma.
mağfiret : yarlıgama.
mağfiret etmek yarlıgamak.
mağfur : yarlıganmış.
mağlata : laf salatası, yanıltmaca.
mağlub : yenik.
mağmûm : gamlı, kederli.
mağrib : 1.batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.
mağrur : gururlu, kendini beğenmiş.
mağrûr olmak gururlanmak.
mağrûrane : gururlanarak, kendini beğenerek.
mağsub : gaspedilmiş.
mağşuş : karışmış.
mağz : 1 .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.
mağzûb : gazaba uğratılmış.
mâh : ay.
mahabbet : sevgi.
mahabbet eylemek sevmek.
mahâfil : 1.mahfiller. 2.toplantı yerleri.
mahâkim : mahkemeler.
mahal : yer.
mahall : yer.
mahallî : 1.yerel. 2.yerli.
mahalliye : yerel.
mâhâne : aylık.
mahâret : beceri.
mâhasal : sonuç.
mahâsin : iyilikler, güzellikler.
mâhazar : hazırda olan.
mahâzin : mahzenler.
mahâzîr : sakıncalar.
mahbes : hapishane.
mahbûb : 1.sevilen. 2.sevgili.
mahbus : 1.hapsedilmiş. 2.hapishane.
mahcûb : 1.örtülmüş. 2.utangaç.
mahcûb etmek utandırmak.
mahcûb olmak utanmak.
mahcûbiyet : utangaçlık.
mahcûz : hacizli.
mahcûz olmak haczedilmek.
mahdud : sınırlı, kasıtlı.
mahdum : oğul.
mâhe : matkap.
mahfaza : kutu, kap.
mahfî : gizli.
mahfil : 1.toplantı yeri. 2.cami mahfili.
mahfiyyen : gizlice.
mahfuz : korunmuş, saklanmış.
mâh-ı nev : hilal, ay.
mâh-ı sipihr ay, gökyüzündeki ay.
mâhî : balık.
mahir : becerili, maharetli.
mahiyet : asıl, esas, içyüzü.
mahkûk : kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.
mahkum : hüküm giymiş.
mahkûm etmek hüküm giydirmek.
mahkum olmak hüküm giymek.
mahlas : takma ad.
mahlû : tahttan indirilmiş.
mahluk : yaratık.
mahlul : erimiş, çözülmüş, hallolmuş.
mahlut : karışık.
mahmûd : 1.övülmüş. 2.hamd edilmiş.
mahmul : yüklü.
mahmur : uykulu, baygın.
mâhpâre : 1 .ay parçası. 2.çok güzel.
mahrec : çıkış yeri.
mahrem : 1.nikah düşmeyen. 2.gizli.
mâhru : ay yüzlü, güzel yüzlü.
mahruk : yanık, yanmış.
mahrûkat : yakacak.
mahrum : yoksun.
mahrum etmek yoksun bırakmak.
mahrum olmak yoksun kalmak.
mahrumiyet : yoksunluk, mahrumluk.
mahrut : koni.
mahsûb : hesap edilen.
mahsûl : ürün, sonuç.
mahsur : kuşatılmış.
mahsus : 1.özgü, ayrılmış. 2.bilerek.
mahsûs : hissedilen, hissedilir.
mahşer : 1.kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.
mâhtâb : mehtap.
mahtûm : mühürlü.
mahtût : 1.yazılı. 2.çizili.
mahv : 1 .yok etme. 2.yok olma.
mahvetmek : yok etmek.
mahz : sırf, sade, tam.
mahzar : 1.huzur, kat. 2.görünüş.
mahzun : hüzünlü.
mahzun etmek hüzünlendirmek.
mahzun olmak hüzünlenmek.
mahzûnane : hüzünlü bir halde.
mahzur : sakınca.
mahzur görmek sakıncalı bulmak.
mahzûzat : hoşa gidecek şeyler.
mâî : 1.su ile ilgili. 2.mavi.
mâ-i mukattar damıtık su.
mâide : sofra.
mâil : 1.eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.
mâil olmak eğilim göstermek.
maîşet : geçim, dirlik.
maiyyet : birlik, beraberlik, yanında bulunma.
mak’ad : 1.makat, kıç. 2.minder.
makâbir : mezarlar, kabirler.
mâkabl : önceki, önü.
mâkablettârih :. tarih öncesi.
makâl : söz.
makam : 1.yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı
makâmat : makamlar.
makarr : 1 .başkent. 2.merkez.
makâsıd : maksatlar.
makber : mezar.
makbere : mezar.
makbul : kabul edilen, beğenilen.
makbuz : 1.alınmış. 2.alındı belgesi.
makdem : gelme, geliş.
makdur : 1.güç. 2.elden gelen.
makes : yansıma yeri.
makes bulmak : yansımak, yansıyacak yer bulmak.
makes olmak : yansıtmak, yansıma yeri olmak.
makhûr : 1.kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
mâkiyan : tavuk.
makrun : yakın.
maksad : amaç.)
maksûd : istenilen, maksat.
makta : 1.kesim yeri. 2.kesit.)
maktel : 1.öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.
maktû : 1.kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.
maktül : öldürülen.
maktül olmak öldürülmek.
mâkul : akla uygun.
makûlat : aklî bilgiler.
makûle : kategori.
makûs : 1.ters. 2.uğursuz.
mal : 1 .mal. 2.servet.
mâlâmâl : dopdolu.
mâlî : 1.mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.
mâlihulya : melankoli.
mâlik : sahip.
mâlikiyet : sahip olma.
maliye : devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona
malûl : özürlü, hastalıklı.
malûlen : sakatlanmış olarak, özürlü olarak.
malûlîn : hastalar, sakatlar.
malûm : bilinen.
malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.
malûmat : bilgi.
malûmatfurûş :bilgiçlik taslayan.
malûmatfurûşluk : bilgiçlik taslama.
malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.
mâmafih : bununla birlikte.
mâmelek : sahip olunan.
mamûl : 1.yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.
mamûlat : imal edilenler.
mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.
mamûr : bayındır, imar edilmiş.
mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
mamûr etmek bayındırlaştırmak.
mamûr olmak bayındır olmak.
mamûre : bayındır yer.
mamûriyet : bayındırlık.
mana : anlam.
manalandırmak anlam kazandırmak.
manen : 1.mana yolu ile. 2.gönülden.
mânend : gibi.
manevî : 1.anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
maneviyat : 1.manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.
mani : engel.
mani olmak engel olmak.
mânia : engel.
manidar :anlamlı.
mansıb : devlet memuriyetindeki makam.
mansıbdar : makam sahibi devlet memuru.
mansur : Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.
mantıkan : mantık bakımından.
mantıkî : mantıklı.
mantıkiyyûn : mantıkçılar, mantık bilginleri.
manzar : 1.seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.
manzara : görünüm.
manzum : nazmedilmiş.
manzûmât : manzumeler.
manzûme : 1 .dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.
manzur : 1.bakılan. 2.dikkat çeken.
manzur olmak görülmek, göze çarpmak.
mâr : yılan.
maraz : hastalık.
marazî : hastalıklı, hastalkla ilgili.
mârgîr : yılancı, yılan tutan.
marifet : 1.bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
mariz : hasta.
mârpîç : marpuç, nargile marpucu.
maruf : 1.bilinen. 2.ünlü, tanınmış.
marûf olmak tanınmak, bilinmek.
maruz : 1.arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.
maruz olmak karşı karşıya kalmak.
maruzat : sunulanlar, arzedilecek şeyler.
mâsabak : geçen, geçmiş.
masâri : dizeler, mısralar.
masârif : harcamalar.
masdar : 1.çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.
mâsebak : geçen, geçmiş.
mashara : soytarı.
mâsiva : 1.Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.
masiyet : 1.günah. 2.isyan.
maskat : 1.düşüş yeri.
maskat-ı re’s doğum yeri.
maslahat : 1.iş. 2.dirlik düzenlik.
maslahatgüzar :elçi adına devlet işlerini yürüten.
masnû : 1.yapma, yapay. 2.sanatlı.
masraf : harcama, gider.
masrû : saralı.
masrûf : harcanmış.
masruf olmak harcanmak.
mass : emme.
massetmek emmek, çekmek.
mâst : yoğurt.
mastaba : 1.meyhane. 2.sedir.
masum : 1.suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
masumane : masumca.
masume : 1 .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
masumiyet : masumluk, suçsuzluk.
masûn : korunmuş, saklanmış.
masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.
mâşe : maşa.
maşer : toplum.
maşerî : kollektif, ortaklaşa.
mâşıta : kadın makyajcısı, kadın kuaförü.
mâşî : yürüyen.
mâşiyen : yürüyerek.
maşrık : doğu.
maşûk : (erkek) sevgili.
maşuka : (bayan) sevgili.
matbaa : basımevi.
matbah : mutfak.
matbû : 1.basılı. 2.hoşa giden, hoş.
matbûat : 1.basın. 2.basılı şeyler.
mâtem : yas.
mâtem tutmak yas tutmak.
mâtemdar : yaslı.
mâtemî : yaslı.
mâtemli : yaslı.
mâtemserâ : yas tutulan ev.
mâtemzede :yaslı.
matla : 1.doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.
matlab : 1.konu. 2.istek.
matlub : 1.istenilen, aranan. 2.alacak.
matlûb etmek istemek.
matrûd : kovulmuş.
matrûş : 1.sakalsız. 2.tıraşlanmış.
matuf : yönelik, çevrili.
matûh : bunak, bunamış.
matûhe : bunak, bunamış (bayan).
mâvaka : olup biten.
mâverâ : 1.öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.
mavtın : yurt tutulan yer.
mâye : 1.maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.
mâyedar : 1. .mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.
mâyi : sıvı.
mayûb : 1.kusurlu. 2.ayıplanmış.
mazanna : 1.ermiş sanılan.2.zan altındaki.
mazarrat : 1.zarar verme. 2.zarar.
mazarrât : zararlar.
mazbata : tutanak.
mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.
mazbut : 1.zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.
mazbutat : kayda geçirilenler.
mazeret : özür.
mazerethâh :özür dileyen.
mazhar : 1.ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.
mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.
mâzi : geçmiş, geçmiş zaman.
mazlum : 1.zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.
mazlumâne : mazlumca.
mazlûmiyet : 1.mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız
mazmaza : gargara.
mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.
mazmun : 1.kavram. 2.ince söz.
maznun : zanlı.
maznun olmak zan altında kalmak.
mazrub : 1.dövülen. 2.çarpılan.
mazruf : 1.kaba konulan. 2.zarflı.
mâzu : mazı.
mazûl : görevden alınmış, azledilmiş.
mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.
mazur : özürlü.
me’vâ : sığınma yeri.
me’yûs : umutsuz.
me’yûs etmek umutsuz bırakmak.
me’yûs olmak umudunu yitirmek.
meâb : sığınma yeri.
meâd : 1.dönüş yeri. 2.ahiret.
meâhiz : kaynaklar.
meâl : anlam.
meâric : merdivenler.
meâsî : 1.isyanlar. 2.günahlar.
meâyib : kusurlar, ayıplar.
mebâd : sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdâ : sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdî : ilkeler, prensipler.
mebâhis : konular, bahisler.
mebânî : 1.temeller. 2.yapılar, binalar.
mebde’ : 1.başlangıç noktası.
mebde-i tarih tarih başlangıcı.
mebhas : 1.bölüm, fasıl. 2.bilim.
mebhûs : bahsedilen.
mebhût : şaşkın.
meblağ : 1.tutar. 2.para.
mebnâ : bina.
mebnî : 1.dayanan. 2.bina edilmiş.
mebsût : yaygın, açık.
mebsûten : yaygın olarak.
mebus : 1.gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.
mebzûl : bol.
mebzûlen : bolca.
mebzûliyet : bolluk.
mec’ûl : yapay.
mecâl : 1.güç, kuvvet. 2.fırsat.
mecâlis : meclisler.
mecâmi : toplantı yerleri.
mecânîn : mecnunlar, çılgınlar.
mecbûr : 1.zorunlu. 2.zora koşulmuş.
mecbûrî : zorunlu.
mecbûriyet : zorunluluk.
meccânen : parasız olarak.
meccânî : parasız.
mecd : ululuk.
mecelle : dergi.
mechûl : bilinmeyen.
mechûlât : bilinmeyenler.
mechûliyet : bilinmezlik.
mechûlünneseb : onun bunun çocuğu.
mecîd : ulu.
meclis : toplantı yeri.
meclisefrûz :meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
meclûb : 1.celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.
mecma’ : toplantı yeri.
mecmû’ : toplam, tümü.
mecmûa : 1 .dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya
mecmûan : toplam olarak.
mecnûn : 1.delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.
mecnûnâne : çılğınca, delicesine.
mecrâ : 1.su yatağı. 2.yol, güzergah.
mecrûh : yaralı.
mecrûhîn : yaralılar.
mecûsî : ateşperest, ateşe tapan.
meczûb : 1.cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.
med’uv : davetli.
med’uvvîn : davetliler.
medâfin : mezarlar.
medâr : 1.yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.
medâric : merdivenler.
medâris : medreseler.
medd : 1 .uzatma. 2.çekme.
meddâh : 1.çok öven. 2.meddah.
meded : yardım, medet.
mededhâh : yardım isteyen.
mededkâr : yardım eden, yardımcı.
mededres : yardıma koşan, imdada koşan.
medenî : 1.şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.
medenîleşmek uygarlaşmak.
medeniyyet : uygarlık.
medfa : top.
medfen : mezar, defin yeri.
medfû : 1.çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.
medfûn : gömülü, defnedilmiş.
medfûn edilmek gömülmek.
medh : övgü.
medhal : 1.giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.
medhaldâr : parmağı olan, müdahale etmiş olan.
medhaldar bulunmak : parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.
medhedilmek övülmek.
medhetmek övmek.
medhiye : övgü.
medhiyyât : övgüler.
medhûş : dehşete kapılmış.
medîd : 1.uzun. 2.çekilmiş.
medîde : 1.uzun. 2.çekilmiş.
medîha : övgü şiiri, kaside.
medîhagû : övgü şairi, kaside şairi.
medîne : 1.şehir. 2.Medine.
medînetünnebî : Medine.
medînetüsselam : Bağdat.
medlûl : kanıt olarak gösterilen.
medresevî : medrese ile ilgili.
medrûs : 1.eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.
medyûn : borçlu.
mefâhîm : mefhumlar.
mefâhir : övünülecek şeyler.
mefâsıl : eklemler.
mefâtih : anahtarlar.
mefhar : övünç kaynağı.
mefhum : kavram.
mefhûm olmak anlaşılmak.
mefkûd : 1.kayıp. 2.yok olmuş.
mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.
mefkûre : ülkü, ideal.
mefkûrevî : ülkü ile ilgili.
meflûc : felçli.
meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
meflûciyet : 1.felçlilik. 2.kıpırdayamama.
mefrûş : döşenmiş.
mefrûşat : döşeme.
mefrûz : ayırılmış.
mefrûz : farzedilmiş.
meftûh : 1.açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.
meftûn : tutkun, aşık.
meftûn etmek aşık etmek.
meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.
meftûniyet : tutkunluk.
meger : 1 .meğer. 2.oysa.
meges : sinek.
meğâk : 1.çukur. 2.mezar.
meh : ay.
mehâbet : heybetlilik.
mehâlik : tehlikeli yerler.
mehâr : yular, dizgin.
mehaz : kaynak.
mehbil : rahim yolu.
mehd : beşik.
mehekk : mihenk taşı.
mehîb : heybetli.
mehl : süre tanıma.
mehleke : tehlikeli yer.
mehlikâ : ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehpare : 1 .ay parçası. 2.güzel yüzlü.
mehpeyker : güzel yüzlü, parlak yüzlü.
mehr : mehir.
mehrû : ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehtâb : mehtap, ay ışığı.
mehûz : alınmış.
mehveş : 1.ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.
mekân : 1.yer. 2.ev.
mekâre : kiralık binek veya yük hayvanı.
mekâreci : binek veya yük hayvanı kiralayan.
mekârim : cömertlikler.
mekâtîb : mektuplar.
mekâtib : okullar.
mekâtib-i âliye yüksekokullar.
mekâtib-i askeriye askerî okullar.
mekhûl : sürmeli.
meknûn : 1.dizili. 2.gizli.
mekr : hile.
mekrûh : iğrenç.
meks : duralama, duraklama.
meksur : kırık.
mekşûf : keşfedilmiş.
mekteb : 1.okul. 2.ekol.
mekteb-i âlî yüksekokul.
mekteb-i harbiye harp okulu.
mekteb-i i’dâdî lise.
mekteb-i ibtidâî. ilkokul.
mekteb-i rüşdî ortaokul.
mekteb-i sultânî Galatasaray Lisesi.
mektep : okul.
mektub : 1.yazılı. 2.mektup.
mektûbat : mektuplar.
mektûbî : valilik özel kalem müdürü.
mektûm : gizli.
melabe : oyuncak.
melâbis : giysiler.
melah : çekirge.
melahat : yüz güzelliği.
melâhide : dinsizler, tanrıtanımazlar.
melâik : melekler.
melâike : melekler.)
melâl : sıkıntı, usanma.
melalli : sıkıntılı.
melanet : melunluk.
melce : sığınak, sığınacak yer.
melekât : yetiler.
meleke : yeti.
meleksîmâ : melek yüzlü güzel.
melekût : ruhlar alemi.
melfûfen : ilişikte.
melhûz : düşünülen, öngörülen.
melik : padişah.
mellah : gemici.
melsûk : yapışık.
melûf : alışık.
melun : lanet olası.
memâlik : 1.ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.
memât : ölüm.
memduh : övülmüş.
memer : geçit.
memhûr : mühürlü.
memleket : 1.ülke. 2.şehir.
memlûk : köle.
memnû : yasak.
memnûa : yasak.
memnûiyet : yasak olma hali.
memnûn : 1.mutlu, razı. 2.sevinçli.
memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.
memnuniyet : memnunluk.
memûl : umulan, beklenilen.
memur : 1.görevli. 2.devlet memuru.
memurîn : memurlar, görevliler.
memûriyet : memurluk.
memzuc : karışık.
men : ben.
men’ : 1 .engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma. 3.yasaklama. 4.yasaklanma.
men’ edilmek yasaklanmak.
men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.
men’ olunmak yasaklanmak.
menâbi’ : kaynaklar.
menâfi’ : menfaatler, çıkarlar, yararlar.
menâkıb : menkıbeler, övgüye değer özellikler.
menâm : 1.uyku. 2.rüya.
menâre : minare.
menâsıb : makamlar.
menâtık : bölgeler.
menâzır : manzaralar.
menâzil : 1.konaklar. 2.aşamalar.
menba : 1.kaynak. 2.pınar.
menfâ : sürgün.
menfaat : çıkar, yarar.
menfaatperest :çıkarcı.
menfâlık : sürgün hayatı.
menfez : nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.
menfî : 1.olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
menfur : nefret edilen.
menhî : yasaklanmış.
menhiyat : yasaklar.
menhus : uğursuz.
meni : sperma.
menî : benlik.
menî’ : aşılmaz, sarp, geçit vermez.
menkabe : ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
menkûha : nikahlı hanım, eş.
menkul : 1.nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.
menkûş : nakışlı, işlemeli, desenli.
mensûb : nispet edilen, ait, bağlı.
mensûbîn : mensuplar.
mensubiyet : mensup olma, bağlı olma.
mensûc : dokunmuş.
mensûcât : 1.dokumalar. 2.dokuma sektörü.
mensûh : hükümsüz.
mensup.
mensûr : düzyazı.
menşe : köken
menşur : 1.ferman. 2.prizma.
menus : 1.alışılmış. 2.alışkın.
menût : bağlı.
menzil : 1.konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.
menzil alınmak yol alınmak.
menzil almak yol almak.
menzilgâh : konak yeri.
mer’î : yürürlükte, geçerli.
mera : otlak.
merâkiz : merkezler.
merâm : amaç, anlatılmak istenen şey.
merâret : acılık.
merâsî : ağıtlar, mersiyeler.
merâsim : 1.törenler. 2.tören.
merâtib : rütbeler, mertebeler.
merbut : bağlı.
merbûtiyet : 1.bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.
mercân : mercan.
merci : başvuru yeri.
merd : 1 .adam. 2.yiğit.
merdâne : yiğitçe.
merdiven : merdiven.
merdûd : reddedilmiş, kabul edilmemiş.
merdum : 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdumharlık : insan eti yeme, yamyamlık
merdüm : 1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdümek : gözbebeği.
merdümgiriz : insanlardan kaçan.
merdümhar : insan yiyen, yamyam.
merdümî : 1.insanlık. 2.yiğitlik.
meremmet : onarım.
meremmet etmek onarmak.
merg : ölüm.
mergub : rağbet edilen, aranılan, istenilen.
merhale : 1.aşama. 2.konak, menzil.
merhamet : acıma.
merhamet etmek acımak.
merhametli : acıyan.
merhametsiz : acımasız.
merhem : pomad, yara kremi.
merhemsâz olmak çare bulmak.
merhûm : (erkek) ölü.
merhûme : (bayan) ölü.
merhun : 1.rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.
merih : Mars.
merkad : mezar.
merkeb : 1.binit. 2.eşek.
merkum : adı geçen, anılan; yazılmış.
merkûz : dikili, dikilmiş.
mermi : kurşun.
mermûz : 1.gizemli. 2.rumuzlu.
merrât : defalar.
merre : defa.
mersiye : ağıt, mersiye.
mertebe : 1.derece. 2.miktar.
merzagî : bataklık.
merzüban : 1 .sınır muhafızı. 2.sınır beyi.
mesâ : akşam.
mesâcid : mesçitler.
mesafe : uzaklık.
mesâha : ölçüm.
mesai : çalışma, çalışmalar.
mesâib : musibetler.
mesâil : meseleler.
mesâkîn : 1.yoksullar. 2.miskinler.
mesâkin : konutlar.
mesâme : derideki küçük delikler.
mesârif : harcamalar.
mesâvî : kötülükler.
mescid : mesçit.
mesdûd : kapalı, set çekili, tıkalı.
mesel : 1 .örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.
meselâ : örneğin.
mesele : 1.mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.
meserrât : sevinçler.
meserret : sevinç.
mesh : silme, sıvama.
meshetmek silmek, sıvamak.
meshûr : büyülenmiş.
meshûr etmek büyülemek.
meshûr olmak büyülenmek.
mesîh : İsa.
mesîhî : Hıristiyan.
mesîhiyyet : Hıristiyanlık.
mesîr : 1.seyir yeri. 2.güzergah.
mesîre : gezinti yeri.
mesken : konut.
mesken etmek yurt tutmak.
mesken ittihaz etmek : yurt tutmak, mesken edinmek.
meskenet : miskinlik.
meskûkât : madenî paralar, sikkeler.
meskûn : yerleşilmiş, iskan edilmiş.
meslah : mezbaha.
meslek : 1.yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.
meslûl : veremli.
mesmû : duyulan, işitilen.
mesmûat : duyulanlar, işitilenler.
mesmûm : zehirli.
mesned : 1.dayanak. 2.makam.
mesnevîhan :mesnevi okuyan.
mesruk : çalınmış.
mesrûr : sevinçli.
mesrûrane : sevinçle.
messah : ölçümcü.
mest : sarhoş, mest.
mestâne : sarhoşça.
mestî : sarhoşluk.
mest-i harâb : körkütük sarhoş.
mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.
mestûr : örtülü, gizli, kapalı.
mestûr : yazılı.
mesud : 1.mutlu, saadetli. 2.kutlu.
mesûdâne : mesutça, bahtiyarlıkla.
mesuliyet : sorumluluk.
meş’al : meşale.
meş’um : uğursuz, şom.
meş’ûr : bilinçli, şuurlu.
meşâgil : uğraşlar.
meşâhîr : ünlüler.
meşâil : meşaleler.
meşakkat : sıkıntı, güçlük.
meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.
meşâmm : burun.
meşârık : doğular.
meşâyih : şeyhler.
meşbû : 1.dolu. 2.tok, doygun.
meşcer : ağaçlık.
meşcere : ağaçlık.
meşgale : uğraşı.
meşgûliyet : iş güç.
meşhed : şehit düşülen yer.
meşher : sergi, sergilenen yer.
meşhûd : görülmüş, gözlenmiş.
meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.
meşhûn : dolu.
meşhûr : ünlü, tanınmış, bilinen.
meşîhat : 1.şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.
meşk : 1 .yazı örneği. 2.temrin.
meşk : kırba.
meşkûk : şüphe götürür.
meşkûkiyyet : şüphe götürme.
meşkûr : övülen, beğenilen.
meşreb : 1.yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.
meşrebe : maşrapa.
meşrû : yasal.
meşrûbât : içilecek şeyler.
meşrûh : açıklanmış, şerhedilmiş.
meşrûhât : açıklamalar.
meşrûiyyet : yasallık.
meşrût : koşullu.
meşrut olunmak şart koşulmak.
meşşâte : gelin süsleyen.
meşveret : danışma.
meşveret etmek danışmak.
metâ : mal, eşya.
metâli : doğuş yerleri.
metânet : dayanıklılık.
metbû : uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.
metin : sağlam, dayanıklı.
metn : yazıya dökülmüş bilgi.
metremik’ab : metreküp.
metrûk : terkedilmiş.
metrûkat : miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.
metrûkiyete uğramak : terkedilmek, metruk bırakılmak.
mev’ize : öğüt.
mev’ûd : 1.vaat edilmiş. 2.vadeli.
mevâd : maddeler.
mevârid : konular, hususlar, yerler.
mevc : dalga.
mevce : dalga.
mevcûd : 1.var. 2.hazır. 3.varlık.
mevcûdât : varlıklar.
mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.
mevcûdiyyet : var olma, varlık.
meveddet : sevgi.
mevhibe : bağış.
mevhûm : vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
mevki : 1.durum, konum. 2.yer.
mevkib : alay, kafile.
mevkif : 1.durak. 2.istasyon.
mevki-i rüchan :tercih mevkii.
mevkûf : vakfedilmiş.
mevkufleh : vakfeden.
mevlâ : 1.Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.
mevlid : 1.doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.
mevsuk : güvenilir, belgeye dayanan.
mevsûkiyet : güvenilirlik, belgeye dayanma.
mevsûm : adlandırılmış.
mevt : ölüm.
mevtâ : ölüler.
mevtâî : ölümcül.
mevtın : yurt.
mevzi : yer.
mevzi’î : yerel.
mevzû : konu.
mevzu-i bahis :sözkonusu.
mevzun : 1.biçimli, düzgün. 2.vezinli.
mey : 1 .şarap. 2.içki.
meyânında : arasında.
meydân : alan.
meygûn : şarap rengi.
meyhâne : şarap içilen yer, içkievi.
meyhâr : içkici.
meyil : istek, eğilim.
meyil vermek eğilim göstermek.
meykede : meyhane.
meyl : 1 .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
meyl etmek : eğilmek.
meymene : sağ kanat.
meymûn : uğurlu.
meysere : sol kanat.
meyt : ölü.
meyus : umutsuz, üzgün.
meyvedâr : meşveli.
meyyâl : 1.eğimli. 2.eğilimli.
meyyit : ölü.
mezâhib : mezhepler.
mezâlim : zulümlerr.
mezâmin : 1.kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
mezargâh : mezar yeri.
mezâri : tarlalar.
mezâyâ : meziyetler, üstünlükler.
mezbele : çöplük, döküntü alanı.
mezbuh : boğazlanmış.
mezbûr : anılan, belirtilen.
mezc : karıştırma.
mezcetmek : karıştırmak.
mezellet : düşkünlük.
mezheb : 1.yol. 2.mezhep. 3.ekol.
mezîd etmek : arttırmak, çoğaltmak.
meziyyât : meziyetler, üstünlükler.
meziyyet : üstünlük.
mezkûr : zikredilen, belirtilen, adı geçen.
mezmûm : kötülenmiş, ayıplanmış.
mezra : tarla.
mezra’a : tarla.
mezrû : ekili.
mezun : 1.izinli. 2.diplomalı.
mezunen : izin alarak, izinli olarak.
mıkraz : makas.
mıntaka : 1.bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
mısbah : kandil.
mısdak : ölçüt, kriter.
mısra : dize.
mıtrak : 1.değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
mızrab : mızrap.
mızrak : kargı.
miâd : buluşma yeri.
micmer : buhurdan.
midevî : mideyi yormayan.
midhat : övgü.
mie : yüz.
miftah : anahtar.
miğfer : tulga.
mîh : çivi.
mihekk : mihenk taşı.
mihen : sıkıntılar.
mihmân : konuk.
mihmannevaz : misafirsever.
mihmannevazlık : misavirseverlik.
mihmannüvaz : misafirsever.
mihmânserâ : misafirhane.
mihnet : sıkıntı, acı, dert.
mihr : 1 .sevgi. 2.güneş.
mihrak : odak.
mihrbân : sevgi dolu, şefkatli.
mihter : 1.daha büyük. 2.büyük insan.
mihver : eksen.
mik’ab : küp.
mîkat : 1.buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
mikdar : 1.miktar. 2.değer. 3.derece.
mikraz : makas.
mikyas : ölçek, ölçü.
mil : 1 .şiş. 2.yol işareti.
mîlâd : doğum günü.
milel : 1 .milletler. 2.dinler.
milhafe : yorgan.
milk : mülk.
millet : 1 .din. 2.ulus.
millî : ulusal.
milliyetperver : milliyetçi, nasyonalist.
milliyetperverlik : milliyetçilik, nasyonalizm.
milliyye : ulusal.
mîna : mine.
minba’d : bundan sonra.
minelkadim : eskiden beri.
minen : minnetler.
minkale : iletki.
minkar : gaga.
minkaş : cımbız.
minnetdâr : minnet altında kalan.
minşâr : bıçkı.
minvâl : tarz, yol.
mir’ât : ayna.
mirâc : miraç, göğe ağma.
mîrahur : imrahor.
miralay : albay.
mirâren : defalarca, birçok kez.
mirashâr :mirasyedi.
mirliva : tuğgeneral.
mirsâd : gözlemevi, gözlem yeri.
mirvaha : yelpaze.
mirza : beyzade.
mîsak : sözleşme.
misal : örnek.
misal almak örnek almak.
misâli : gibi.
misillü : gibi.
miskin : 1.zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
miskîn : misk sürülmüş, miskli.
misl : 1 .gibi. 2.kat.
mîşîn : meşin.
mithara : matara.
mîvedar : meyvalı.
miyâh : sular.
miyân : 1.orta. 2.bel. 3.ara.
miyâr : ölçü.
mizâc : huy, tabiat, mizaç.
mîzan : 1.terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
mû : kıl.
mu‘arrif : 1.tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
mu’cizât : mucizeler.
mu’cizegû : 1 .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
mu’tâ : 1.veri. 2.verilen, verilmiş.
mu’tâd : alışılmış.
mu’tâde : alışılmış.
mu’tiyat : veri.
muabbir : rüya yorumcusu.
muaccel : 1.peşin. 2.acele edilmiş.
muaddil : denk.
muâdele : denklem.
muâdelet : denklik.
muâdil : denk, eşdeğer.
muâfiyet : 1 .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
muâhede : ahitleşme, antlaşma.
muâhede yapmak antlaşma yapmak.
muâhedenâme : antlaşma metni.
muâheze : çıkışma, azarlama, paylama.
muahhar : sonraki, daha sonraki, geç.
muakkib : takip eden, izleyen.
mualla : yüce, yüksek.
muallak : asılı, havada.
muallakiyet : havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
muallim : öğretmen.
muallimât : bayan öğretmenler.
muallime : bayan öğretmen.
muallimîn : öğretmenler.
muamelat : işlemler.
muamele : 1 .işlem. 2.davranış.
muamma : bilmece.
muanber : hoş kokulu, amberli.
muânid : inatçı.
muannid : inatçı.
muâraza : çatışkı.
muârız : karşıt, itirazcı.
muarrâ : arınmış.
muâsır : çağdaş.
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
muâşaka : sevişme.
muâvaza : değiştokuş.
muavenet : yardım.
muavenet etmek yardım etmek.
muavin : yardımcı.
muayede : bayramlaşma.
muayyen : belirli.
muazzam : azametli, ulu.
muazzeb : acı çeken, azap çeken.
muazzez : değerli, aziz.
mubassır : okul düzenini sağlayan görevli.
mûcez : derli toplu, özlü.
mûcib : 1.gereken. 2.sebep.
mûcib olmak sebep olmak.
mûcid : icat eden, mucit.
mudhike : gülünç.
mufassalan : ayrıntılı olarak.
mugâlata : yanıltmaca.
mugannî : şarkıcı.
muganniye : bayan şarkıcı.
mugâyeret : zıtlık, aykırılık.
mugayir : aykırı, zıt.
mugîlân :>F.) deve dikeni.
muğber : kırgın, gücenik.
muğber olmak kırılmak, gücenmek.
muğfil : aldatan, aldatıcı.
muğlak : karmaşık, çapraşık.
muğlakiyet : karmaşıklık, çapraşıklık.
muhabbet : sevgi.
muhabere : haberleşme.
muhabir : haberci.
muhâceret : göç.
muhacim : 1.saldıran. 2.saldırgan.
muhacir : göçmen.
muhaddir : uyuşturucu.
muhaddis : hadis bilgini.
muhafaza : koruma.
muhafaza etmek korumak, saklamak.
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
muhafazakâr : tutucu.
muhafazakâr : tutucu.
muhafazakârlık : tutuculuk.
muhaffef : hafifletilmiş.
muhaffif : hafifletici.
muhâfız : koruyucu.
muhâkemat : 1.hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
muhakeme : 1 .hüküm yürütme. 2.yargılama.
muhakkak : 1.doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
muhakkık : araştırmacı, tahkik edici.
muhâl : imkansız.
muhalefet : karşı düşüncede olma.
muhallil : hülleci.
muhammen : tahmin edilen.
muhammer : mayalı.
muhammes : 1.beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
muhannens : kalleş.
muhannet : kalleş.
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
muharebat : harpler, muharebeler.
muharebe : harbetme, savaş.
muharib : savaşçı.
muharremât : dinî yasaklar.
muharrer : yazılı.
muharrib : tahrip edici, yıkıcı.
muharrik : yakıcı.
muharrir : yazar.
muhasara : sarma, kuşatma.
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
muhasib : muhasebeci.
muhassala : sonuç.
muhassas : tahsis edilmiş, özgü.
muhât : çevrili, kuşatılmış.
muhatara : 1 .tehlike. 2.zarar, ziyan.
muhavere : konuşma.
muhayyel : hayal edilen.
muhayyile : hayal gücü.
muhayyirülukûl : akıllara durgunluk veren.
muhbir : haber veren, haberci.
muhık : haklı.
muhib : seven.
mûhiş : korkunç, korkutucu.
muhit : 1.çevre. 2.saran, kuşatan.
muhtâc : 1.ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
muhtariyet : özerklik.
muhtasar : kısa, özlü.
muhtasaran : kısaca.
muhtekir : vurguncu.
muhtelefünfîh : ihtilaflı.
muhtelif : türlü.
muhtelit : karışık.
muhterem : saygın, saygıdeğer.
muhterik olmak yanmak.
muhteriz : kaçınan, uzak duran.
muhteşem : görkemli, ihtişamlı.
muhteva : içerik.
muhtevî : içeren, içine alan.
muhtevî olmak içermek, içine almak.
muhteviyat : içindekiler.
muhyî : hayat veren.
mukâbil : 1.karşılığında. 2.karşılık.
mukaddem : 1.önde. 2.önce, önceki.
mukaddemâ : önceden.
mukadderat : yazgı.
mukaddes : kutsal.
mukaddesat : kutsal değerler.
mukaddime : 1.giriş. 2.önsöz.
mukallid : taklitçi.
mukanna : peçeli.
mukannin : yasa koyucu.
mukarreb : yakın.
mukarrer : 1.kararlaştırılmış. 2.kesin.
mukarrerat : kararlar.
mukassır : kusurlu.
mukattar : damıtılmış.
mukavelat : sözleşmeler.
mukavele : sözleşme.
mukavelename : sözleşme metni.)
mukavemet : karşı koyma, direnme.
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
mukavim : karşı koyan, direnen, dirençli.
mukavvî : güç veren.
mukâyese : kıyaslama, karşılaştırma.
mukayyed : 1.bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
mukayyi : kusturucu.
mukırr : itirafçı.
mukîm : oturan, yerleşik.
mukni : ikna edici.
muktebes : alıntı yapılmış.
muktedâ : uyulan.
muktedî : uyan.
muktedî olmak uymak.
muktedir : güçlü, iktidarlı.
muktesid : tutumlu, iktisatlı.)
muktezî : gereken.
mûmâileyh : anılan, adı geçen.
mûmâileyhim : adı geçenler.
mumza : imzalı, imzalanmış.
munfasıl : ayrı.
munis : cana yakın, alışılmış.
munkalib : değişen, dönüşen.
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
munkarız : yıkılan, çöken, sönen.
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
munsarif : vazgeçen.
munsarif olmak vazgeçmek.
munsif : insaflı.
muntabık : uygun, uyumlu.
muntazam : düzenli, düzgün, intizamlı.
muntazaman : düzenli olarak.
muntazır : bekleyen.
munzam : ek.
mûr : karınca.
murabba : 1.dörtgen. 2.kare.
murabbauşşekl : dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
murâd (A) istek, arzu.
murâfaa : duruşma.
murahhas : delege.
murakabe : 1 .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
murakıb : denetçi.
murakka : yamalı.
murassa : değerli taşlarla süslenmiş.
murg : kuş.
murûr etmek geçmek.
murzia : sütanne.
musâb : yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
musadif : rastlayan.
musâfaha : tokalaşma.
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
musahabe : konuşma, sohbet etme.
musahhah : düzeltilmiş.
musahib : 1.arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
musalaha : barış.
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
musannif : yazar, kitap yazarı.
musarra : iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
musattah : düz.
musavver : 1.resimli. 2.tasvir edilmiş.
musavvir : ressam.
mushaf : Kur’ân.
musîbet : 1.bela. 2.şirret, uğursuz.
mûsikîşinas : müzisyen.
musir : ısrarcı, ısrar eden.
musirrane : ısrarla, ısrar ederek.
mustakim : doğru, düz, dosdoğru.
mûş : fare.
muşamma : muşamba.
mûşikâfâne : . kılı kırk yararak.
muşt : 1 .yumruk. 2.avuç.
muta’assıb : taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
mutabık : uyan, uyumlu.
mutâlebât : istekler.
mutâlebe : 1 .istek. 2.isteme, talep.
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
mutantan : 1.tantanalı. 2.gösterişli.
mutarriden : biteviye.
mutasarrıf : sancak beyi.
mutasavvıfâne : sûfice.
mutâva’at : baş eğme, boyun eğme, itaat.
mutavattın : yurt tutmuş.
mutayebe : şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
mutazammin : içeren.
mutazarrır : zarar gören.
mutazarrır olmak zarar görmek.
muteber : 1.itibarlı. 2.geçerli.
mutedil : 1.ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
mutekid : inanan, inancında olan.
mutemed : güvenilir.
mutî : itaat eden, boyun eğen.
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
mutlak : kesin.
mutlaka : kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
mutrib : 1.çalgıcı. 2.şarkıcı.
muttasıl : sürekli, durmadan.
muvacehe : karşı, yüzyüze.
muvaffak : başarılı.
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
muvaffakiyet : başarı.
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
muvafık gelmek uygun olmak.
muvahhiş : korkutucu.
muvakkar : ağırbaşlı.
muvakkat : geçici.
muvakkaten : geçici olarak.
muvâsalat : varma, ulaşma.
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
muvâzaten : paralel olarak.
muvazene : denge.
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
muvazenesiz : dengesiz.
muvazi : paralel.
muvazzaf : görevli.
muzaffer olmak zafer kazanmak.
muzafferiyet : zafer kazanma.
muzdarip : ızdıraplı, acı çeken.
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
muzır : zararlı, muzur.
muzlim : karanlık.
muztarib : acı çeken, ızdıraplı.
mübadele : değiştokuş, alışveriş.
mübahesat : tartışmalar.
mübahese : tartışma.
mübahese olunmak tartışılmak.
mübalağa : 1 .abartma. 2.abartı.
mübalağa edilmek abartılmak.
mübalağa etmek abartmak.
mübarek : kutlu, bereketli.
mübareze : 1 .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
mübareze etmek mücadele etmek.
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
mübâyaa : satın alma.
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
mübâyaa etmek almak, satın almak.
mübdi : yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
mübeşşir : müjdeci, müjdeleyen.
mübhem : belirsiz.
mübin : açıklayan, açıklayıcı.
mübrem : kaçınılmaz, zorunlu.
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
mübtedi : 1.başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
mübtela : uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
mübtenî : dayanan.
mübtezel : 1.ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
mücadele : savaşım.
mücavir : komşu.
mücazat : 1 .cezalandırma. 2.karşılık verme.
mücbir : zorlayıcı.
müceddid : yenilikçi.
mücehhez : donanmış.
mücellâ : cilalı.
mücellid : ciltçi.
mücerreb : deneyimli.
mücerred : 1.bekar. 2.soyut.
mücmelen : özetle.
mücrim : suçlu.
müctemi’ : derli toplu.
müdafaa : savunma.
müdahale : karışma.
müdahene : yağcılık, yardakçılık.
müdavim : devam eden.
müddeî : 1.davacı. 2.inatçı.
müddet : süre.
müddet-i muvakkata geçici süre.
müddet-i tahsiliye . öğrenim süresi.
müdevver : yuvarlak.
müdhiş : dehşet verici.
müdhişe : dehşet verici.
müdrik : idrak eden.
müdrik olmak idrak etmek.
müebbeden : ömür boyu.
müellefat : telif edilmiş yapıtlar.
müellif : yazar.
müesses : kurulu, kurulmuş.
müessesat : kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
müessese : kurum, kuruluş.
müessif : üzücü.
müessir : 1 .etkileyici, etkili.
müessiriyet : etkileme gücü.
müessis : kurucu.
müeyyide : yaptırım.
müfekkire : düşünme gücü.
müfid : yararlı.
müflis : 1.iflas etmiş. 2.sefil.
müfreze : askerî birlik.
müfrit : aşırı.
müfsid : bozucu.
müftehir : iftihar eden.
müftekir : 1.yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
müfteri : iftiracı.
müheyya : hazır.
müheyyic : heyecan verici.
mühim : önemli.
mühimmat : savaş malzemesi.
mühimme : önemli.
mühlet : tanınmış süre.
mühlet vermek süre tanımak.
mühlik : öldürücü.
mühr : mühür.
mühtedî : islam dinini kabul etmiş.
mühtez : titrek.
mühürdar : özel kalem müdürü.
müje : kirpik.
müjgan : 1. kirpik. 2.kirpikler.
mükâfat : ödül.
mükâleme : konuşma.
mükâtebe : yazışma.
mükedder : kederli.
mükemmelen : tam olarak, mükemmel olarak.
mükemmeliyet : mükemmellik.
mükerrer : tekrarlanmış, yinelenmiş.
mükerreren : tekrar tekrar.
mükeyyif : keyif verici.
mükteseb : kazanılmış.
müktesebat : bilgi birikimi.
müktesebe : kazanılmış.
mülakat : 1 .buluşma. 2.görüşme.
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
mülayim : yumuşak.
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
mülazım : teğmen.
mülazım-ı evvel üsteğmen.
mülazım-ı sâni teğmen.
mülevven : rengarenk.
mülevves : kirli.
mülga : kaldırılmış.
mülhakat : 1 .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
mülk : 1 .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
mülteci : sığınmacı.
mültefit : iltifat eden, güleryüzlü.
mülûk : melikler.
mümane’et : engelleme.
mümaselet : benzerlik.
mümasil : benzer, andıran.
mümasil olmak berbirine benzemek.
mümâşat : uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
mümessil : 1.temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
mümeyyiz : 1.katip. 2.sınava giren öğretmen.
mümeyyize : tırnak işareti.
mümin : inanan, iman eden.
müminîn : inananlar, iman edenler.
mümkin : mümkün.
mümsik : elisıkı.
mümtaz : seçkin.
mümtehin : sınav yapan, sınayan.
mümteni : imkansız.
mümzâ : imzalı, imzalanmış.
mün’adim olmak yok olmak.
mün’akid : yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
mün’akis : yansıtan.
mün’im : 1.Tanrı. 2.velînimet.
münâcat : Tanrı’ya yakarma.
münâdi : 1.müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
münafık : ikiyüzlü, nifak sokucu.
münâkalat : taşımacılık.
münâkasa : açık eksiltme.
münâkaşa 1 .tartışma. 2.irdeleme.
münâkız olmak : çelişmek.
münakkaş : nakışlı, işlemeli, desenli.
münasebat : münasebetler.
münatif : çevrilmiş,yönelik.
münatif olmak çevrilmek.
münâvebeten : dönüşümlü olaram.
münaza’ât : çatışmalar, çekişmeler.
münbais : ileri gelen, kaynaklanan.
münbit : verimli.
müncemid : donuk.
müncer olmak sonuçlanmak.
mündemic : içinde yer alan, içinde bulunan.
mündericât : içindekiler.
münderis olmak izi kalmamak.
münebbih : uyarıcı, uyandırıcı.
müneccim : yıldızbilimci, astrolog.
münekkid : eleştirmen.
münevver : 1.aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
münevver eylemek aydınlatmak.
münfail olmak gücenmek, alınmak.
münferid : 1.ayrı, tek başına. 2.tektük.
münhal : 1.boş, açık. 2.çölülmüş.
münhasır : dönük, ait, yönelik.
münhasıran : sırf, sadece.
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
münhezim : bozguna uğramış.
münhezim olmak bozguna uğramak.
münkasım : bölünmüş.
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
münker : inkâr edilen.
münkesir : kırık.
münkesir olmak kırılmak.
münkir : inkâr eden.
münselib olmak kalmamak.
müntahab : seçilmiş, seçkin.
müntahabat : seçki, antoloji.
müntakim : intikam alan.
münteha : son.
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
müntesib : mensup, intisab etmiş.
müntesip bk. müntesib.
münteşir : yaygın.
müphem : belirsiz, belli belirsiz.
müptelâ : uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
mürâat : gözetme.
müracaat : başvuru. 2.geri dönüş.
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
müradif : eşanlamlı.
mürai : ikiyüzlü.
müraselât : mektuplaşmalar.
mürasele : mektuplaşma.
mürde : ölü.
mürebbî : eğitmen, eğitici.
müreccah : tercih sebebi, tercih edilir.
müreffeh : refah içinde, bolluk içinde.
mürekkeb : 1.oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
müretteb : 1.düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
mürettib : dizgici.
mürevvic : revaç veren, propagandasını yapan.
mürg : kuş.
mürgâb : 1.ördek. 2.kurbağa.
mürid : 1.buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
mürit bk. murid.
mürşid : 1.şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
mürteci : gerici.
mürted : islam dininden çıkan.
mürtefi : yüksek.
mürtehen : rehinli, ipotekli.
mürteiş : titrek.
mürtekib : kötü bir iş yapan, işleyen.
mürteşî : rüşvetçi, rüşvet yiyen.
mürûr : geçme, geçip gitme, geçiş.
mürûr etmek geçmek.
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
mürûr -i zaman zamanın akışı.
mürüvvet : 1.insanlık. 2.iyilik.
müsaade : 1 .izin. 2.yardım.
müsaade edilmek izin verilmek.
müsaade etmek izin vermek.
müsaadekâr : yardımcı, izin verici.
müsaadekârlık : yardımcı olma, izin verme.
müsabaka : yarışma.
müsabık : yarışmacı.
müsademe : 1 .çarpışma. 2.çatışma.
müsadere : mal varlığına el koyma.
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
müsadere etmek mal varlığına el koymak.
müsâdif : rastlar, rastlayan.
müsafir : 1.yolcu. 2.konuk.
müsâhelekârlık : kolaylık gösterme.
müsaid : uygun.
müsalaha : barış yapma.
müsalemetkâr : barışçıl.
müsâmaha : hoşgörü.
müsâmahakâr : hoşgörülü.
müsamere : 1 .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
müsâvat : eşitlik.
müsâvatsızlık : eşitsizlik.
müsbet : olumlu, pozitif.
müsebbib : yol açan, sebep olan.
müseccel : tescilli.
müsekkin : sakinleştirici, yatıştırıcı.
müsekkit : susturucu.
müsellah : silahlı.
müselleme : herkes tarafından kabul edilmiş.
müselles : üçgen.
müsellesat : trigonometri.
müsellesüşşekl : üçgen şeklinde.
müselmân : müslüman.
müselsel : zincirleme.
müsemma : adlandırılmış.
müshil : 1.kolaylaştıran. 2.ishal edici.
müsin : yaşlı.
müskirat : sarhoş edici şeyler.
müslim : müslüman.
müsmir : 1.verimli. 2.iyi sonuç veren.
müsmiriyet : verimlilik.
müsrif : savurgan.
müsta’mere : sömürge.
müstab’ed : uzak.
müsta’fî : istifa etmiş, istifa eden.
müstağnî : doygun, eyvallah etmeyen.
müstahak : hak kazanmış.
müstahdem : çalışan, hizmet eden.
müstahdemîn : çalışanlar, hizmet edenler.
müstaid : yetenekli.
müstakil : bağımsız.
müstakillen : bağımsız olarak, ayrıca.
müstakraza : borç alınan.
müstamel : 1 .kullanılmış. 2.kullanılan.
müstantık : sorgu yargıcı.
müste’cir : kiracı.
müstebân olmak anlaşılmak.
müstebid : despot.
müstefid olmak yararlanmak.
müstehlik : tüketici.
müstehzi : alaycı.
müstemleke : sömürge, koloni.
müstenid : dayanan.
müsteniden : dayanarak.
müsterih : gönlü rahat.
müstesnâ : 1 .apayrı. 2.dışında haricinde.
müsteşar : danışman.
müsteşrik : doğubilimci, oryantalist.
müsvedde : taslak.
müşa’şa : gösterişli, şaşaalı.
müşabehet : benzerlik.
müşabih : benzer.
müşahedât : gözlemler.
müşâhede : gözlem.
müşâhede edilmek gözlemlenmek.
müşâhede olunmak gözlemlenmek.
müşahhas : somut.
müşarik : ortak.
müşarünileyh : anılan, adı geçen.
müşavere : danışma.
müşavere etmek danışmak.
müşekkel : biçimli, kalıplı.
müşerref olmak şeref kazanmak.
müşevveş : karışık.
müşfik : şefkatli.
müşir : mareşal.
müşkil : güç, zor.
müşkilât : güçlükler, zorluklar.
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
müşkilpesend : güç beğenen.
müşt : 1 .yumruk. 2.avuç.
müştail : alevli.
müştak : çok isteyen, can atan.
müştehir : ünlü.
müşteki : şikayetçi.
müştemilat : eklentiler, ek yapılar.
müştereken : ortaklaşa.
mütalaa : 1 .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
mütareke : bırakışma, karşılıklı silah bırakma.
müteaddid : birçok.
müteaffin : kokuşmuş.
müteahhid : taahhüt eden, üstlenen.
müteakib : ardından.
müteallik : ilgili, ilişkin.
müteallim : öğrenci.
müteammim : yaygın.
müteannid : inatçı.
müteârife : kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
müteassıb : taassup gösteren.
mütebahhir : derin bilgi sahibi.
mütebahhirane : derinlemesine.
mütebaki : kalan, geriye kalan.
mütebariz : açık seçik, belirgin.
mütebasbıs : yaltakçı, yardakçı.
mütebessim : gülümseyen, tebessüm eden.
mütecânis : aynı cinsten, homojen.
mütecâviz : 1 .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
müteceddid : 1.yenilikçi. 2.yenileşen.
mütecellî : görünen, tecelli eden.
mütecessis : meraklı, merak eden.
mütecessisâne : merak ederek, meraklı.
mütedair : ilişkin.
mütedeyyin : dindar, dinine düşkün.
müteehhil : evli.
müteellim : elemli.
müteessif : üzgün.
müteessif olmak üzülmek.
müteessifâne : üzgün, esefli.
müteessir : 1.üzgün. 2.etkilenen.
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
müteezzî : eziyet çekmiş, eza görmüş.
müteezzi etmek acı çektirmek.
mütefekkir : 1.düşünür. 2.düşünceli.
mütefekkirane : düşünceli düşünceli.
mütefelsifâne : . bir filozof gibi.
mütefennin : fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
müteferrik : dağınık.
mütefessih : bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
mütegallib : zorba.
mütegâyir : birbirine zıt.
mütehaccir : taşlaşmış, fosilleşmiş.
mütehalif : birbirine uymayan.
mütehammil : dayanan.
müteharrî : araştırıcı, araştıran.
müteharrik : hareket eden, kıpırdayan.
mütehassıs : uzman.
mütehassir : özlem duyan.
mütehassis : duygulu.
mütehâşi : çekingen.
mütehavvil : değişken.
mütehayyir : şaşkın, şaşırmış.
mütekâbil : karşılıklı.
mütekâbile : karşılıklı.
mütekâbilen : karşılıklı olarak.
mütekaddim : geçmiş, eski.
mütekaid : emekli.
mütekamil : olgun, tam, gelişmiş.
mütekebbir : kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
mütekeddir : kederli.
mütekellim : 1.konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
mütelebbis : giyinmiş, kuşanmış.
mütelevvin : renkten renge giren, yanar döner.
mütemadi : sürekli.
mütemadiyen : sürekli olarak.
mütemayil : 1 .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
mütemeddin : uygar.
mütemellik : dalkavuk, yardakçı.
mütemerkiz : bir merkezde toplanma.
mütemevvic : dalgalı.
mütemevvil : varlıklı, zengin.
mütemmim : 1.tamamlayıcı. 2.tümleç.
mütenâhi : sona eren.
mütenasib : uygun, uyumlu.
mütenavib : dönüşümlü.
mütenâzır : 1 .birbirine bakan. 2.simetrik.
müteneffizân : etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
mütenevvi : çeşitli, türlü türlü.
müteradif : eşanlamlı.
müterafik : 1 .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
mütercem : çevrilmiş, tercüme edilmiş.
mütercim : çevirmen.
mütesadif : rastlayan, tesadüf eden.
mütesâvi : eşit.
mütesâviyen : eşit olarak.
müteselli : teselli bulan, avunan.
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
müteselsil : zincirleme.
müteselsilen : zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
müteşâir : şair geçinen, şair müsveddesi.
müteşebbis : 1.girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
müteşekkî : şikayetçi.
müteşekkil : oluşmuş, teşekkül etmiş.
müteşekkir : şükran borçlu.
müteşettit : karışık, dağınık.
mütetebbi : araştırmacı.
mütevakkıf : bağlı.
mütevaliyen : sürekli olarak.
mütevattın : yerleşik, yurt tutmuş.
mütevâzı : alçakgönüllü.
mütevâzıyâne : . alçakgönüllülükle.
mütevazin : oranlı, uyumlu, dengeli.
müteveccih : dönük, yönelik.
müteveccihen : 1 .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
müteveffâ : ölmüş, ölü.
mütevekkil : tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
mütevellî : bir vakfın üst yöneticisi.
mütevellid : 1.doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
müteverrim : veremli, verem hastası.
müteyakkız : uyanık, teyakkuz durumunda olan.
mütezâyid : artan, çoğalan.
mütezelzil : sarsılan.
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
müttefik : birlik olmuş, ittifak yapmış.
müttehid : birleşik.
müvekkil : vekalet veren.
müverrah : tarihli.
müverrih : tarihçi, tarih yazarı.
müverrihin : tarihçiler.
müyesser olmak gerçekleşmek.
müzaheret : destek, yardım, arka çıkma.
müzahrefat : 1.pislikler, süprüntüler, döküntüler.
müzakere : görüşme.
müzayede : açık arttırma.
müzehheb : altın yaldızlı.
müzekker : eril.
müzevvir : arabozucu.
müzeyyen : süslü, ziynetli.
müzmin : kronik, süreğen.