za’f : zayıflık, zaaf.
za’f gelmek zayıflamak.
za’ferân : safran.
za’fî : zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.
za’fiyyet : zayıflık, zafiyet.
zâbıta : güvenlik görevlisi.
zâbih : boğazlayan.
zâbit : subay.
zâbitân : subaylar.
zabt : 1 .tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.
zabt edilmek ele geçirilmek.
zabt etmek ele geçirmek.
zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.
zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.
zabtiyye : güvenlik güçleri, polis, jandarma.
zabtnâme : tutanak, zabıt yazısı.
zabtürabt : disiplin.
zâc : göztaşı.
zâd : azık.
zâd : 1 .doğmuş. 2.doğum.
zâde : 1.doğmuş. 2.evlat.
zâdegân : soylular, aristokratlar.
zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.
zafer : üstünlük kazanma.
zaferyâb : üstünlük kazanan, muzaffer olan.
zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.
zâğ : karga.
zağan : çaylak.
zahâir : zahireler.
zâhib : 1.giden. 2.sanıya kapılan.
zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.
zâhid : aşırı dindar, zühd ile uğraşan.
zâhidâne : zahitçe.
zâhir : 1.ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr. 3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.
zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.
zâhirbîn : sadece görünüşe bakan.
zahîre : depolanmış erzak.
zâhiren : görünüşte, görünüşe göre.
zâhirî : dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.
zâhirperest : sadece dış görünüşe bakan.
zahm : yara.
zahmdâr : yaralı.
zahme : 1.vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.
zahmet : 1.sıkıntı, meşakkat. 2.güç.
zahmzede : yaralı.
zahr : 1 .sırt, arka. 2.arka yüz.
zahriye : kağıdın arka yüzündeki yazı.
zâid : 1.artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.
zaîf : zayıf, güçsüz.
zâik : tadan, tadına varan.
zâika : tat alma duyusu.
zâil : yok olan, yok olucu.
zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.
zâir : ziyaretçi.
zâkir : zikreden.
zakkûm : 1.zakkum ağacı. 2.zıkkım.
zâl : saçları ağarmış, ihtiyar.
zalâm : karanlık.
zâlim : zulüm eden.
zâlimâne : zalimce.
zamâim : ekler.
zamâne : 1.devir. 2.felek.
zamîme : ek.
zamimeten : ek olarak.
zâmin : tazmin eden.
zamîr : 1.gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.
zamm : ekleme, arttırma.
zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.
zamm etmek eklemek, arttırmak.
zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.
zamme : ötre.
zan : zan, sanı.
zanbak : zambak.
zanîn : zan altında bulunan.
zann : zan, sanı.
zannedilmek sanılmak.
zannetmek sanmak.
zânû : diz.
zapt bk. zabt.
zapt edilmek ele geçirmek.
zapt etmek ele geçirmek.
zaptiye bk. zabtiyye
zâr : 1 .perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.
zâr : yer.
zâr etmek ağlayıp inlemek.
zâr olmak ağlayıp inlemek.
zarâfet : zariflik.
zarar : ziyan.
zarardîde : zarar gören.
zarb : vuruş.
zarbhâne : darphane.
zarf : 1 .kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.
zarfiyyet : kapasite.
zârî : inleme, zar zar ağlama.
zâri’ : ekici, çiftçi.
zarîf : zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
zarîfâne : zarifçe.
zarûrât : sıkıntılar, mecburiyetler.
zarûret : 1.sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.
zarûrî : zorunlu.
zarûriyyât : zorunluluklar.
zât : 1 .kişi. 2.kendi.
zâten : aslında.
zâtî : kişisel.
zâtülcenb : akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.
zâtürrie : zatürriye, akciğer iltihabı.
zav’ : ışık.
zavâhir : dış yüzler.
zâviye : 1.açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.
zâyi’ : kaybolan.
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.
zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.
zâyi’ât : kayıplar.
zebân : dil.
zebândıraz : dili uzun.
zebâne : 1.yalaz. 2.dilimsi.
zebânzed : ünlü, dillerde dolaşan.
zeber : üst.
zebercedî : fıstık yeşili.
zebh : boğazlama.
zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.
zebh etmek boğazlamak, kesmek.
zebîh : kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
zebîl : 1.pislik. 2.gübre.
zebûn : 1.alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.
zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.
zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.
zecr : 1 .zorlama. 2.eziyet etme.
zecrî : zorlayarak, zorlayıcı.
zede : 1 .vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela
zehâb : 1.gidiş. 2.sanıya kapılma.
zeheb : altın.
zehr : çiçek.
zehr : zehir, ağı.
zehre : çiçek.
zehrhand : acı gülüş.
zehrnâk : zehirli.
zekâ : zekilik.
zekan : çene.
zekâvet : zekilik.
zeker : 1 .erkek. 2.erkeklik üreme organı.
zelâzil : depremler.
zelîl : düşkün, zavallı.
zell : sürçme, kayma.
zelzele : deprem.
zemân : 1.zaman. 2.çağ. 3.süre.
zemâne : 1.devir. 2.felek.
zemherîr : karakış.
zemîm : kötü.
zemîn : 1.yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.
zeminbûsî : saygı ile yer öpme.
zemistan : kış.
zemistânî : kışlık.
zemm : kötüleme, yerme.
zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
zemm etmek kötülemek, yermek.
zemzeme : 1.melodi. 2.mırıltı.
zen : kadın.
zenâdıka : zındıklar.
zenâne : 1.kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.
zenb : suç, günah.
zenbîl : zembil.
zenbûrek : zemberek.
zencebîl : zencefil.
zencî : siyahî, zenci.
zencîr : zincir.
zencîrbend : zincire vurulmuş.
zencîrbend edilmek zincire vurulmak.
zencîrî : 1 .zincirli. 2.zincirlik deli.
zendeka : zındıklık.
zendost : zampara.
zeneb : kuyruk.
zenehdân : çene.
zeng : 1 .zil. 2.pas.
zengî : zenci, siyahî.
zengûle : 1 .çan. 2.çıngırak.
zenne : kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.
zenperest : kadın düşkünü.
zer : 1 .altın. 2.akçe.
zer’ : ekim.
zerâfe : zürafa.
zerbâf : sırmacı.
zerd : sarı.
zerdâlû : zerdali.
zerde : 1.zerde. 2.sarılık. 3.safran.
zerdûz : sırmacı.
zerefşân : altın saçılmış, altın yaldızlı.
zerger : kuyumcu.
zerharîd : köle.
zerîn : altından.
zerk : deri altına verme, şırınga etme.
zerrâ’ : ekici, çiftçi.
zerrâk : ikiyüzlü.
zerrât : zerreler.
zerre : 1 .en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.
zerreşikâf : kılı kırk yaran.
zerrin : altından.
zevâl : 1.yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.
zevâlnâpezîr :yok olmayan, kalıcı.
zevâlpezîr : yok olucu, fani.
zevât : kişiler.
zevâyâ : 1.açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.
zevc : 1 .koca. 2.çiftin teki.
zevcât : nikahlı kadınlar, karılar.
zevce : nikahlı kadın, karı.
zevceteyn : karıkoca.
zevceyn : karıkoca.
zevciyet : eşlik.
zevebân : erime.
zevk : 1 .beğeni, hoşlanma. 2.tat.
zevkbahş :zevk veren.
zevrak : kayık.
zeyl : 1 .ek, zeyil. 2.etek.
zeylen : ek olarak.
zeyn : süs.
zeyn olmak süslenmek.
zeytûn : zeytin.
zıdd : zıt, karşıt.
zıddiyyet : zıtlık, karşıtlık.
zılâl : gölgeler.
zıll : gölge.
zımnen : bu arada, dolayısıyla.
zımnî : dolaylı, üstü kapalı.
zırh : zırh.
zırhpûş : zırhlı.
zıyâ’ : çiftlikler.
zıyâ’ : kaybolma.
zî : sahip.
zi’b : kurt.
zîbâ : güzel.
zîbak : cıva.
zîbâyî : güzellik.
zîc : yıldız atlası.
zifâf : gerdek.
zih : kiriş.
zîhayât : canlı.
zihgîr : okçu yüzüğü.
zihî : ne güzel, bravo.
zihin : zihin.
zihn : zihin.
zihnen : zihin yoluyla.
zihnî : sihinsel.
zihniyyet : düşünce tarzı, anlayış.
zîk : darlık.
zîkıymet : değerli.
zikr : zikir, anma.
zikr etmek anmak.
zikr olunmak anılmak, zikredilmek.
zîkudret : güçlü, kudretli.
zillet : düşkünlük, aşağılık, alçaklık.
zilzâl : sarsıntı.
zimâm : yular.
zimâmdâr : 1.yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.
zîmedhal : müdahalesi olan.
zimmet : elde tutma zorunluluğu.
zîn : eyer.
zinâ’ : zina, nikahsız cinsel ilişki.
zinâkâr : zina eden.
zindân : hapishane.
zindânî : 1 .zindancı. 2.mahpus.
zinde : 1.diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.
zindegânî : yaşam.
zindîk : zındık.
zînet : ziynet, süs.
zinhâr : sakın.
zîr : alt, aşağı.
zîrâ : çünkü.
zirâ’ : 75-90cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
zirâ’at : tarım.
zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.
zirâ’î : tarımsal.
zîrdest : el altındaki, emir altındaki, ast.
zîre : kimyon.
zîrek : uyanık, zeyrek.
zîrîn : alttaki.
zîrûh : canlı.
zîrüzeber : altüst.
zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.
zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.
zirve : doruk.
zîşan : şerefli.
zişt : çirkin.
ziştî : çirkinlik.
zîvekâr : ağırbaşlı.
zîver : 1.süs. 2.ziynet, takı.
ziyâ’ : ışık.
ziyâdâr : aşıklı.
ziyâde : fazla, çok.
ziyâfet : şölen, ziyafet.
ziyân : zarar.
ziyânkâr : zarar veren.
ziyâretgâh : ziyaret yeri.
zû’: aydınlık, ışık.
zu’bân : kurtlar.
zu’m : sanı.
zuafâ’ : zayıflar.
zucret : yürek daralması, iç sıkıntısı.
zûd : 1 .çabuk. 2.erken.
zufr : tırnak.
zuhr : öğle.
zuhûr : ortaya çıkma, görünme.
zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.
zuhûrât : beklenmedik gelişmeler.
zukâk : sokak.
zulm : cefa, eziyet.
zulm etmek zulüm yapmak.
zulmânî : karanlıkla ilgili.
zulmet : karanlık.
zulmetefzâ : karanlığı arttıran.
zulümât : karanlıklar.
zunûn : zanlar.
zûr : güç.
zurafâ : 1.zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.
zûrbâ : 1.güçlü. 2.zorba.
zûrmend : güçlü.
zurûf : 1.kaplar. 2.zarflar.
zübde : öz.
zücâc : cam.
zücâciyye : cam eşyalar.
zühd : zahitlik, aşırı sofuluk.
zühhâd : zahitler.
zühre : Venüs, Çoban Yıldızı.
zührevî : cinsel ilişkiyle bulaşan.
zühûl : dalgınlıkla unutma.
zükâm : nezle.
zükûr : erkekler.
zülâl : berrak, saf.
zülf : zülüf.
züll : alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.
zülüf : zülüf, iki yandaki lüleli saç.
zümre : grup, topluluk.
zümûm : yermeler, kötülemeler.
zümürrüd : zümrüt.
zünbûr : eşek arısı.
zünnâr : papaz kuşağı.
zünûb : 1.suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.
zürâfe : zürafa.
zürefâ : zarifler.
zürrâ’ : ekiciler, çiftçiler.
zürriyyât : soylar, zürriyetler.
zürriyyet : soy, zürriyet.
züvvâr : ziyaretçiler.
züyûl : ekler, zeyiller.