bâ : 1 .ile. 2.sahip.
ba’de : sonra.
ba’dehu : daha sonra, ondan sonra.
ba’delmîlâd : milattan sonra, İsa’dan sonra.
ba’demâ : bundan böyle.
ba’dezin : bundan sonra, bundan böyle.
ba’s : diriliş.
ba’süba’delmevt : . ölümden sonra diriliş.
ba’zan : bazen, kimi zaman.
bâb : 1.kapı. 2.konu. 3.bölüm.
bâbâ : 1.baba. 2.ata.
bâbâyâne : babaca, babacan.
bâbûne : babuna, papatya.
bâc : 1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.
bâcgîr : vergi memuru.
bâd : 1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.
bâdâm : badem.
bâdbân : yelken.
bâdbedest : eli boş, züğürt. (daha&helliip;)
Etiket: Açılımı
Osmanlıca-Türkçe Sözlük [A Harfi] nedir, ne demek, anlamı, eşanlamlısı
a’dâ : düşmanlar.
a’dâd : sayılar.
â’ik : engel.
a’lâ : en yüksek, en yüce.
a’lâf : otlar.
a’lâl : 1.hastalıklar. 2.sebepler.
a’lâm : 1.bayraklar. 2.özel isimler.
a’lem : en iyi bilen.
a’mâ : kör.
a’mâk : derinlikler.
a’mâl : işler, ameller, davranışlar.
a’mâr : 1.ömürler. 2.yaşlar.
a’nî : yani.
a’râb : Araplar, çöl arapları.
a’râbî : çöl arabı.
a’râz : belirtiler.
a’sâb : sinirler.
a’sâr : yüz yıllar.
a’şâr : öşür vergileri, onda birler.
a’şârî : ondalık.
a’vec : yamuk, eğri büğrü.
a’ver : tek gözlü.
a’yâd : bayramlar.
a’yân : 1.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
a’yün : 1.gözler. 2.pınarlar.
a’zâ : 1.üyeler. 2.organlar.
a’zam : en büyük.
âb : 1 .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu. 8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
âb : Ağustos.
âb -ı âbistenî 1.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
âb -ı adâlet 1..adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
âb -ı ahmer 1.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
âb -ı âteşîn 1..ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
âb -ı bâdereng 1.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
âb -ı engûr 1..üzüm suyu. 2.şarap.
âb -ı harâbât (meyhane suyu) şarap.
âb -ı kevser 1.cennet suyu, 2.şarap.
ab’âb : vantrolog.
abâ : 1.kaba yün kumaş. 2.aba.
âbâ’ : 1.babalar. 2.gezegenler.
âbâd : ebedler.
âbâd : bayındır, mamûr.
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
âbâdân : bayındır.
âbâdânî : bayındırlık.
âbâdî : 1.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
âbâl : develer.
âbân : Âbân ayı.
abâpûş : 1 .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
âbâr : kuyular.
âbcâme : su kabı.
âbçîn : peştemal.
abd : 1.kul. 2.köle.
âbdân : 1.su kabı. 2.mesane.
âbdâr : 1.sulu. 2.parlak. 3.hoş
âbdendân : 1 .bön. 2.âciz.
abdest : 1.abdest. 2.paylama.
abdesthâne : 1 .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
abdestlik : kısa cübbe.
âbek : 1.sulu. 2.cıva.
abes : saçma, abes.
âbgîne : 1 .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
âbgîr : 1.havuz. 2.su birikintisi.
âbgûn : 1.su rengi. 2.mavi.
abher : 1.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
âbhîz : büyük dalga.
âbhord : nasip.
âbırû : yüzsuyu.
âbî : mavi.
âbid : 1.ibadet eden. 2.erkek adı.
abîd : 1.kullar. 2.köleler.
âbidât anıtlar.
âbide : anıt.
âbidevî : anıtsal.
âbile : 1.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
âbir : yaya.
âbisten : gebe.
âbistengâh : döl yatağı.
âbişhor : 1 .sulama yeri. 2.nasip.
âbkâr : 1.saka. 2.ayyaş.
âbkeş : 1.saka, su çeken. 2.kevgir.
âbnûs : abanoz.
âbrâh : su yolu, kanal.
abraş : alacalı.
âbrîz : 1.tuvalet. 2.ıbrık.
âbşâr : çağlayan.
abûs : somurtkan.
âbühava : . iklim.
âbzih : 1.su kaynağı. 2.gözyaşı.
âc : fildişi.
âc : ılgın ağacı.
acâib : tuhaf, ilginç, acaip.
acâleten : alelacele.
aceb : 1.tuhaflık. 2.acaba.
acebâ : acaba.
acele : acele.
aceleten : çarçabuk, alelacele.
acem : 1.arap olmayan. 2.İranlı, acem.
acemaşîran : Türk mûsikisinde bir makam.
acemce : Farsça.
acemî : 1.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
acemistan : İran.
acemiyân : 1 .deneyimsizler. 2.İranlılar.
aceze : düşkünler, âcizler.
acîb : tuhaf, acayip, ilginç.
acîbe : şaşılacak şey.
âcil : acil.
âcilen : derhal, acil olarak.
acîn : macun, yoğurulmuş.
âciz : 1.aciz. 2.ben.
âcizâne : 1 .acizce. 2.alçakgönüllüce.
âcizî : acizlik.
âciziyyet : acizlik.
âcizleri : bendeniz, ben.
acûl : aceleci.
acûlâne : acele acele.
acûz : 1.kocakarı. 2.cadı.
acûze : 1.kocakarı. 2.cadı.
âcür : 1.tuğla. 2.kiremit.
acz : acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
âdâb : 1.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
adalât : kaslar.
adale : 1 .kas. 2.kaslar.
adâlet : adalet.
adaletkâr : adil, adaletli.
âdât : âdetler, alışkanlıklar.
adâvet : düşmanlık.
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
add : sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
aded : sayı.
adeden : sayıca.
adedî : sayısal.
âdem : 1.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
adem : yokluk, bulunmama, adem.
adem -i muvaffakiyet başarısızlık.
adem -i muvazenet dengesizlik.
adem -i riâyet uymama
adem -i te’lîfiyet . uzlaşamama, bir araya gelememe.
adem -i teveccüh ilgisizlik.
ademâbâd : yokluk ülkesi.
âdemhâr : yamyam, insan yiyen.
âdemî : 1 .insanoğlu. 2.insanlık.
âdemiyân : insanlar.
âdemiyyet : 1.insanlık. 2.adamlık.
ades : mercimek.
adese : mercek.
âdet : alışkanlık, âdet.
âdeta : basbayağı.
âdeten : âdet olarak, geleneklere göre.
adhâ : kurbanlar.
âdi : sıradan, âdi, değersiz.
adîd : birçok.
adîde : birçok.
âdil : adaletli.
adîl : eşit, denk.
âdilâne : adilce.
adîm : yok olan.
adîmülimkân :. imkânsız.
âdiye : alışılmış, sıradan.
adl : adalet.
adlâ’ : kenarlar.
adlî : adalet ile ilgili.
adliyye : mahkeme, adliye.
adn : cennet.
adû : düşman.
âfâk : ufuklar.
âfâkî : 1.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
âfât : afetler, belalar.
âferîde : yaratık, yaratılmış, mahluk.
âferîdgâr : yaratan, Tanrı.
âferîn : bravo, çok yaşa, aferin.
âferîn : yaratan.
âferînende : yaratıcı.
âferîniş : yaratılış.
âfet : 1.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
âfet -i cân 1. .can belası. 2.güzel.
âfet -i devrân 1. .güzel, dilber.
âfetengîz : afet getiren.
âfetresân : bela getiren.
âfetzede :belaya uğramış, afet görmüş.
afîf : iffetli.
âfil : 1.batan. 2.görünmez olan.
âfitâb : güneş.
âfitâbcemâl : güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
âfiyet : esenlik.
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
afiyetbahş afiyet verici.
afrika : Afrika kıtası.
afsun : büyü, efsun.
âftâb : güneş.
âftâbe : ıbrık, su kabı.
âftâbgîr : güneş alan, güneş gören.
âftâbî : güneşlik.
âftâbrû : parlak yüzlü.
afv : bağışlama, af.
âgâh : haberdar.
âgâh etmek haberdar etmek.
âgâh olmak haberdar olmak.
âgâhî : haberdarlık.
âgeh : haberdar.
âgehî : haberdarlık.
âgîn : dolu.
âgûş : kucak.
âğâliş : kışkırtma.
ağayân : ağalar.
âğâz : 1.başlama. 2.başlangıç.
ağbiyâ : kalın kafalılar.
âğişte : bulaşmış, bulanık.
ağlâl : 1.boyunduruklar. 2.zincirler.
ağlât : hatalar.
ağleb : çoğunlukla, genellikle, sık sık.
ağleb -i ihtimâl büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
ağnâ : en zengin.
ağnâm : koyunlar.
ağniyâ : zenginler.
ağniye : şarkılar.
ağrâs : fidanlar.
ağrâz : maksatlar.
ağsân : dallar.
ağşiye : 1.perdeler. 2.zarlar.
ağyâr : yabancılar.
ah : 1 .kardeş. 2.dost.
âh : 1 .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
âh ü zâr . âh edip inleme.
âhâd : birler.
ahad : bir.
ahali : halk, ahali, insan topluluğu.
ahavât : kızkardeşler.
ahbâb : 1.dostlar. 2.dost.
ahbap : dostlar, sevdikler.
ahbâr : haberler.
ahcâr : taşlar.
ahd : 1.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
ahd -i atîk Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
ahd -i cedîd İncil ve ekleri.
ahdar : yemyeşil.
ahdâs : 1.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
ahdeb : kambur.
ahdnâme : ahitname, antlaşma metni.
ahdüpeymân :. and.
âhek : kireç.
âhen : demir.
âhendil : acımasız.
âheng : 1.uyum, ahenk. 2.eğlence.
âheng -i esvât ses uyumu.
âhengdâr : uyumlu.
âhenger : demirci.
âhenggüzâr : uyumlu, ahenkli.
âhenîn : 1.demirden. 2.demir gibi.
âhenîndil : 1 .katı yürekli. 2.yiğit.
âhenk : ahenk, uyum.
âhenkdâr : uyumlu, ahenkli.
âhenkeş : miknatıs.
âhenrüba : miknatıs.
âhensâ(y) : törpü.
âher : başka, diğer.
âheste : yavaş, usul, ağır.
âhestegî : yavaşlık.
ahfâ : en gizli.
ahfâd : torunlar.
ahger : kor ateş.
ahibbâ : dostlar, sevilenler; sevgililer.
ahid : söz, yemin.
ahidşiken : sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
âhîhte : kınından çıkmış, sıyrılmış.
ahîr : son, en son.
âhir -i kâr 1. .sonunda. 2.sonuç.
âhirbîn : ileri görüşlü.
âhire : son.
ahîren : geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
âhiret : öbür dünya.
âhiretlik : 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
âhirin : 1.sonuncu. 2.sonrakiler.
âhirkâr : sonunda, nihayet.
âhirülemr : sonunda, işin sonunda.
âhiz : alan.
ahize : alıcı gereç.
ahkâm : hükümler.
ahlâf : halefler.
ahlâk : huy, ahlak.
ahlâk -ı amelî uygulamadaki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı hasene iyi huy.
ahlâk -ı nazarî teorideki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı zemîme kötü huy.
ahlâken : ahlakça.
ahlâkiyat : ahlak bilgisi.
ahlâkiyûn : ahlakçılar.
ahlâm : 1.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
ahlât : salgılar.
ahlât -ı erba’a dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
ahmak : budala, aptal, ahmak.
ahmakâne : ahmakça.
ahmakî : ahmaklık.
ahmer : kırmızı, kızıl.
ahrâm : 1.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
ahrâr : özgürler.
ahrârâne : özgürce.
ahrâs : koruyucular, muhafızlar.
ahret : öbür dünya, ahiret.
ahretlik : 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
ahsâs : duygular.
ahsen : en güzel.
ahşâ’ : 1.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
ahşâb :>T.) 1.ahşap. 2.keresteler.
ahşâm : maiyet.
ahtâb : odunlar.
ahtâr : tehlikeler.
âhte : 1.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
ahter : yıldız.
ahter -i dünbâledâr kuyruklu yıldız.
ahterbîn : astrolog, yıldızbilimci.
ahterşinâs : yıldızbilimci.
ahterşümâr : 1. .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
ahu : kardeş.
âhû : ceylan, karaca.
âhûbere : ceylan yavrusu.
âhûdil : ödlek, korkak.
âhund : molla, hoca.
âhûnigah : ceylan bakışlı.
âhur : ahır.
âhuvân : ceylanlar.
âhûvâne : ceylan gibi.
âhüvâh: . feryat, sızlanma, hayıflanma.
âhüvâveylâ : . feryat, âh çekme, figan etme.
âhüzâr : . âh çekip inleme.
ahvâl : haller, durumlar.
ahvâl -i âdiye olağan haller.
ahvâl -i sıhhiye sağlık durumu
ahvef : en korkunç.
ahvel : şaşı.
ahyâ : diriler.
ahyâl : yılkılar.
ahyânen : arasıra, kimi zaman.
ahyâr : iyiler.
ahyât : iplikler.
ahz : alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
ahzâb : 1.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
ahzân : hüzünler.
ahzar : yeşil.
ahzen : çok hüzünlü.
ahzetmek almak.
ahzüi’tâ : alış veriş.
ahzükabz : alıp sahip çıkma.
âid : 1.ait, ilişkin. 2.geri dönen.
âidât : gelirler, aidat.
âide : kâr, kazanç, gelir.
âika : engel.
âile : 1.aile. 2.eş, karı.
ailevî : aile ile ilgili.
âjeng : buruşuk, cilt kırışığı.
âk : serkeş.
akab : 1.arka, art. 2.topuk, ökçe.
akabât : 1.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
akabe : 1.geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
akabinde : ardından.
akâid : inançlar, akideler.
akâmet : 1.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
akar : kazanç sağlayan mülk.
akarât : kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
akbeh : çok çirkin.
akd : 1.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
akdâh : kadehler.
akdâm : ayaklar.
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
akdem : önce, önceki.
akdes : en kutsal.
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
akıbet : son.
âkıbetbîn :sonu gören, ileri görüşlü.
âkıbetendîş :sonunu düşünen.
âkıbetülemr : sonunda.
âkıl : akıllı, akıl sahibi.
akıl : akıl.
âkılâne : akıllıca.
âkıle : akıllı kadın.
âkır : 1.kısır. 2.verimsiz.
âkid : akit yapan.
akîde : inanç, akide.
akîdefurûş :inanç tüccarı.
akîk : akik taşı.
âkil : yiyen.
akîm : 1.kısır. 2.sonuçsuz.
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
akis : yansıma, aksetme, akis.
akl : akıl.
akl -ı bâliğ ergin.
akl -ı evvel Tanrı.
akl -ı küll 1 . .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
akl -ı mücerred soyut akıl.
akl -ı selim sağduyu.
aklâm : 1.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
aklen : akılca.
aklıselim : sağduyu.
aklî : akılca, akıl bakımından, rasyonel.
akliyye : akılcılık, rasyonalizm.
akliyyûn : akılcılar, rasyonalistler.
akm : kısırlık.
akmâr : aylar.
akmişe : kumaşlar.
akrabâ : akraba, yakınlar.
akran : yaşıtlar.
akreb : 1.akrep. 2.saat ibresi.
akreb : en yakın.
akrebek : saati gösteren ibre.
aks : yansıma, akis.
aks -i müddeâ çatışkı.
aks -i sedâ yankı.
aksâ : uzak, en son.
aksâ -yı emel ülkü, ideal.
aksâ -yı şark Uzakdoğu.
aksâm : kısımlar, bölümler.
aksâm -ı sâire diğer kısımlar, öbür bölümler.
akser : en kısa.
aksetmek yansımak, vurmak.
aksî : 1.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
aksülamel : tepki, reaksiyon.
aktâ’ : 1.kesmeler. 2.beylik araziler.
aktâb : 1.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
aktâr : taraflar, yöreler.
aktâr-ı cihân dünyanın her tarafı.
akûr : azgın, kudurmuş, saldırgan.
akûrâne : kudurmuşçasına.
akvâl : sözler.
akvâm : kavimler.
akviyâ : kuvvetliler.
âl : 1 .aile. 2.sülale. 3.evlat.
âl : yüce, yüksek.
alâ : yücelik, şeref.
alâ : üst, üstü, üzeri.
alâeyyihâl : her nasıl olsa.
âlâf : binler.
alâhide : tek başına, başlı başına.
alâik : alakalar, ilgiler.
alâim : işaretler, alametler.
alâim-i semâ gökkuşağı.
alak : 1.kan pıhtısı. 2.sülük.
alâka : ilgi, alaka.
alâkabahş :ilgilendiren, ilgili.
alâkadar :ilgili, alakalı.
alâkadar etmek ilgilendirmek.
alâkadar olmak ilgilenmek.
alakadârân :ilgililer.
alâkadrilimkân : . olabildiğince.
âlâm : elemler, acılar.
alâmât : işaretler, alametler.
alâmet : işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
âlât : aletler.
alâvechi : üzere.
alâvefk : uygun olarak.
âlâyiş : 1.bulaşma. 2.gösteriş.
aleddevam : sürekli.
alef : 1.ot. 2.hayvan yemi.
aleka : 1.kan pıhtısı. 2.balçık.
alelacele : çarçabuk.
alelâde : sıradan, bayağı.
alelamyâ : körükörüne.
alelekser : çok defa.
alelhusûs : özellikle.
alelıtlâk : 1. .genellikle. 2.rastgele.
alelicmâl : . topluca.
alelinfirâd : birer birer.
alelistimrâr : . sürekli, aralıksız.
aleliştirâk : ortaklaşa.
alelkifâye : . yeterince.
alelumûm : genellikle, genelde, genel olarak.
alem : 1.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
âlem : dünya; evren.
âlemârâ :dünyayı süsleyen.
alemdâr : sancaktar.
âlemefrûz :dünyayı parlatan.
âlemgîr : 1 .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
âlemiyân : insanlar.
âlemşümûl : dünyayı kaplayan.
âlemtâb : dünyayı aydınlatan.
alenen : açıkça.
alenî : açık, aşikâr.
âlet : 1.araç, alet. 2.aygıt.
alettafsîl : . ayrıntılı olarak.
alettevâlî : . peşpeşe.
aleyh : karşı, karşıt; üzerine.
aleyhdar :karşıt, zıt.
aleyhisselâm : selam onun üzerine olsun.
âlî : yüce; yüksek.
âlîcâh :yüksek dereceli.
âlîcenâb : 1 .cömert. 2.haysiyetli.
âlihe : ilahlar.
âlîhimmet : yüce himmetli.
âlîkadr : saygıdeğer.
alîl : 1.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
âlim : bilgin.
alîm : çok bilen.
âlîmakâm : yüksek makamlı.
âlînazar : yüksek görüşlü.
âlîşan : şanı yüce.
âliye : yüce, yüksek.
aliyyülâlâ : en iyisi.
Allâh : Tanrı, Allah.
allâme : büyük bilgin.
âlû : erik.
âlûbâlu : vişne.
âlûd : bulanmış, bulaşmış.
âlûde : bulanmış, bulaşmış.
âlûdedâmen : iffetsiz.
âlûdegî : bulaşma, bulaşıklık.
âlüfte : 1.iffetsiz, fahişe. 2.alışık.
âmâc : 1.hedef. 2.nişan tahtası.
âmâcgâh : nişan alınan yer.
âmâde : hazır.
âmâdegî : hazırlık.
a'mâl : davranışlar, ameller.
âmâl : emeller.
âmâl : emeller.
âmâr : 1.sayım. 2.hesap.
amd : kasıt.
amden : kasıtlı olarak.
âmed : gelme, geliş.
âmedşüd : geliş gidiş.
âmedüreft : geliş gidiş.
âmedüşüd : geliş gidiş.
amel : 1.iş. 2.ishal.
amele : işçi.
amelen : bilfiil, işleyerek.
amelî : pratik, uygulamalı.
ameliyât : 1 .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
ameliye: işlem, uygulama.
âmennâ : diyecek bir şey yok, inandık.
âmîhte : karışık, karışmış.
amîk : derin.
âmil : 1.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
amîm : yaygın.
âmîn : amin.
âminen : emin olarak.
âmir : emreden.
âmirâne : emredercesine.
âmiyâne : bayağı, avamca.
amm : amca.
âmm : genel, yaygın.
âmm : yıl.
ammâ : ama.
ammâba’d : ( maksada gelince.
amme : hala.
amûd : direk.
amûden : dikine.
amûdî : dikey.
âmurziş : 1.bağışlama, affetme.
âmûz : 1.öğrenen. 2.öğreten.
âmûzgâr : öğretmen.
âmürzgâr : bağışlayıcı, Tanrı.
âmürziş : bağışlama.
ân : an.
an : –den, -dan.
ân : 1 .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
ân : alım, cazibe, hava.
an’anât : gelenekler.
an’ane : gelenek.
an’anevî : geleneksel.
ânân : onlar.
anâsır : unsurlar, elemanlar.
anâsır-ı erba’a dört unsur ateş, hava, su, toprak.
ânât : anlar.
anbean : her an, gittikçe.
anber : amber.
anberbû : amber kokulu.
andelîb : bülbül.
âne : gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
anh : ondan.
anhâ : ondan.
anhâ : onlar.
ânî : 1.bir an. 2.derhal.
ânifen : 1.az önce, demin. 2.yukarıda.
âniyen : bir anda, der hal, o anda.
ankâ : zümrütüanka,
ankarîb : yakında, yakından, çok geçmeden.
ankasdin : kasıtlı olarak, bile bile.
ankebût : örümcek.
ansamîmilkalb : içtenlikle, canügönülden.
anûd : inatçı.
âr : utanma, ar.
ar’ar : 1.anırma. 2.dikenli ardıç.
ârâ : süsleyen.
ârâ’ : oylar.
arâ’is : gelinler.
arab : arap
arabî : arapça.
arak : 1.ter. 2.rakı.
arakçîn : takke kavuk altı takkesi.
arakdâr : terli.
arakıyye : derviş külahı.
ârâm : 1.dinlenme. 2.yerleşme.
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş : dinlendiren, huzur veren.
ârâmgâh : 1 .dinlenme yeri. 2.mezar.
ârâmiş : 1.dinlenme. 2.huzur.
ârâste : süslenmiş, süslü.
ârâyiş : 1.süs. 2.süslenme.
araz : 1.işaret, belirti. 2.tesadüf.
arâzî : yerler, arazi.
arbede : kavga.
arbedecû : kavgacı.
ard : un.
ardbîz : elek.
arefe : arife, bayramdan önceki gün.
ârız : 1.yanak. 2.gelen. 3.engel.
ârızî : geçici.
ârî : 1.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
ârî : evet.
ârif : bilen, arif, irfan sahibi.
âriyyet : ödünç.
arîz : geniş, genişlemesine.
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
arman : 1.özlem. sıkıntı.
arsa : yer, meydan.
arş : 1.gök. 2.taht. 3.çardak.
arşa : güverte.
arûs : gelin.
arz : 1.genişlik, en. 2.enlem.
arz : 1.yer. 2.dünya, yeryüzü.
arz : sunma, arzetme.
arzan : enine, genişliğine.
arzıhâl : dilekçe.
ârzû : istek, heves.
asâ : 1.değnek, sopa. 2.derviş değneği.
âsâ : gibi.
asab : sinir.
asabî : sinirli.
asabiyülmizac : asabî mizaçlı.
asabiyyet : sinirlilik.
âsaf : 1.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
asâkir : askerler.
asalet : asillik.
asamm : sağır.
âsân : kolay.
âsâr : 1.izler. 2.eserler.
âsâyiş : 1.huzur. 2.güvenlik.
âsâyiş berkemâl her yerde huzur hakim.
asdika : gerçek dostlar.
asel : bal.
ases : gece bekçisi.
asfer : 1.sarı. 2.soluk benizli.
asgar : en küçük.
asgarî : en az.
ashâb : 1.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
âsım : 1.günahtan sakınan. 2.iffetli.
asır ba’de asır : . asırlarca, yüzyıllarca.
âsî : 1.isyancı. 2.günahkâr.
âsîb : felaket, bela, zarar.
asîl : 1.sağlam. 2.soylu.
asîlzâde : soylu çocuğu, asilzade.
asîr : özsuyu, usare.
âsitan : eşik.
âsiyâ : değirmen.
âsiyâb : değirmen.
asker : asker, er.
asl : 1.asıl. 2.kök. 3.gerçek.
asla : hiçbir zaman.
aslî : asıl.
aslünesl :soy sop.
âsmân : gök, gökyüzü.
âsmânî : 1 .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
asnâm : 1.putlar. 2.dilberler.
asr : 1.yüzyıl. 2.ikindi vakti.
asrî : modern.
âstân : 1.eşik. 2.tekke.
âstâne : 1 .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
âster : astar.
âstîn : yen.
âsûde : rahat, huzurlu.
âsûdegî : huzur.
âsûdehâtır : gönlü rahat, huzurlu.
âsüman : gökyüzü.
âş : 1 .yemek. 2.aşûre.
âşâm : içen.
aşer : on.
aşere : onlar.
aşhâne : mutfak.
âşık : aşık.
âşıkân : aşıklar.
âşifte : 1.perişan. 2.iffetsiz kadın.
âşikâr : açık, belli, aşikâr.
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
âşikâre : açık, belli.
âşina : 1.tanıdık, bildik. 2.bilen.
aşîr : onda bir.
âşir : onuncu.
âşiren : onuncusu.
âşiyân : 1.yuva. 2.ev.
aşk : . aşk.
âşkâr : 1.açık, belli, aşikâr.
âşkârâ : açık, belli, aşikâr.
âşnâ : tanıdık, dost, aşina.
âşnâyân : tanıdıklar, dostlar.
âşnâyî : 1 .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
âşpez : aşçı.
aşre : on.
âşûb : 1.kargaşa. 2.karıştırıcı.
âşûbengîz : kargaşa çıkaran.
âşûrâ : aşûre.
âşüfte : 1.iffetsiz kadın. 2.perişan.
âşüftedil : gönlü perişan.
ât : çoğul eki -ler, -lar.
at’ime : taamlar, yiyecekler.
atâ : bağış, ihsan, bahşiş.
atâbahş :bahşiş veren, ihsanda bulunan.
atâlet : 1.durgunluk. 2.tembellik.
ataş : susuzluk.
atâyâ : bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
atebât : 1.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
atebe : eşik.
ateh : bunama.
ateh getirmek bunamak.
âteş : ateş.
âteşbâr : ateş yağdıran.
âteşbâz : fişekçi.
âteşdân : 1 .mangal. 2.ocak.
âteşdem : acı sözlü.
âteşefrûz : ateş yakan.
âteşfâm : 1. .ateş rengi. 2.kırmızı.
âteşfeşân : ateş saçan.
âteşgâh : ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgede : ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgîre : 1 . .maşa. 2.çıra.
âteşgûn : ateş rengi, kırmızı.
âteşî : 1.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
âteşîn : 1.ateşli. 2.hararetli.
âteşkâr : külhancı, ateşçi.
âteşmizâc : sert mizaçlı.
âteşpâre : kıvılcım.
âteşperest : ateşe tapan, ateşperest.
atf : 1.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
atfen : atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek.
âtıf : 1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
âtıfet : şefkat gösterme.
âtıfetkâr :-F) şefkat gösteren, gözeten.
âtıl : 1.yararsız. 2.tembel.
âtî : 1.gelecek.
âtîdeki : ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
atîk : 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîka : 1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîkiyyât : arkeoloji.
âtiye : gelecek.
âtiyen : 1.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
âtiyülbeyân : aşağıda açıklanacak olan.
âtiyüzzikr : aşağıda zikredilecek olan.
atiyyât : bağışlar, ihsanlar.
atiyye-i seniyye padişah tarafından verilen hediye.
atlas : 1.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
atnâb : 1.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
ats : hapşırma, aksırma.
atse : hapşırık, aksırık.
atş : susuzluk.
atşân : susuz, susamış.
attar : attar, baharatçı.
attârî : 1.attarlık. 2.attar dükkanı.
atûfet : şefkat.
avâid : gelirler.
avâkıb : 1.sonuçlar. 2.sonlar.
avâlim : âlemler, dünyalar.
avâm : halk tabakası.
avâmil : 1.etkenler, faktörler.
avâmpesend : halkın beğendiği.
avân : zaman.
âvâre : aylak.
âvâreser : aylak.
avârız : 1.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
avârif : bilginler, arifler.
âvâz : ses.
âvâze : 1.bağırma. 2.ün.
avdet : geri dönüş.
avdet etmek dönmek.
avene : yardakçılar, avene.
âvîze : asılı.
avn : yardım.
avrât : kadınlar.
avret : kadın.
âyâ : acaba.
ayân : açık, belli, aşikâr.
ayâr : ayar.
âyât : ayetler.
ayb : ayıp.
âyet : 1.ayet. 2.işaret.
âyîn : 1.tören. 2.ayin. 3.din.
âyine : ayna.
âyînhân : ayin okuyan.
ayn : 1.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
aynen : tıpkı, aynen, olduğu gibi.
ayniyye : 1.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
ayniyyet : aynılık.
aynülyakîn : kesin, kesin bilgi.
ayş : yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
ayyâr : 1.kurnaz. 2.düzenbaz.
ayyârî : 1.kurnazlık. 2.düzenbazlık.
azâb : azap.
azab : bekar.
azâbengiz :azap veren.
âzâd : özgür.
âzâde : özgür.
âzâdî : özgürlük.
azamet : 1.büyüklük, ululuk. 2.çalım.
âzâr : 1.incitme. 2.inciten.
azdâd : zıtlar, karşıtlar.
âzer : 1.ateş. 2.Âzer ayı.
âzerâsâ : 1 .ateş gibi. 2.ateş rengi.
azil : görevden alma.
azîm : büyük.
âzim : kararlı.
azîmet : gitme, yola çıkma.
azimet etmek gitmek.
aziz : değerli, saygın.
azîzan : değerliler.
azîze : 1.sevgili. 2.saygın.
azl : görevden alma.
azm : 1.azim. 2.niyet.
azm : kemik.
âzmâyiş : deneme, sınama.
âzmend : hırslı.
azrâ : bâkire.
azrâil : Azrail.
azrar : zararlar.
azulât : adaleler.
âzürde : incinmiş, gücenmiş.
Bulmaca Sözlüğü – Z / nedir, ne demek, anlamı, eşanlamlısı
Z.Faik İZER,Ergin İNAN,Sami Yetik, Bir Ressamımız
ZA Japonya’da 1100 yıllarında ortaya çıkan tüccar Loncalarına verilen ad
ZAAF İrade zayıflığı
ZAAF İştenç zayıflığı
ZABT Sıkı tutmak
ZAC Kara boya
ZAÇ Kükürtle demir birleşimlerinden biri
ZADEGAN Aristokrasi
ZADEGAN Soylular, aristokrasi
ZAFERE Göze inen perde
ZAGON Kanun, nizam
ZAĞ Bilenmiş kesici bir aracın yüzünde kalan ve bileyi taşıyla giderilen metal çapağı, kıl ağı
ZAĞ Kılağı
ZAĞANOS-BALABAN-TARLAN Bir cins doğan
ZAĞAR-SETER-TERİYE Bir av köpeği cinsi
ZAHİR Dış yüz, görünüş
ZAHİRE Gerektiği zaman kullanılmak için saklanan tahıl
ZAHİT Dinin emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınan (daha&helliip;)
Bulmaca Sözlüğü – X / nedir, ne demek, anlamı, eşanlamlısı
XANADU İnek ya da keçi sütünden yapılan, orta yumuşaklıkta, orta yağlı bir Yunan peyniri
XE Ksenon
XENOFOBİ Yabancı korkusu
Bulmaca Sözlüğü – Y / nedir, ne demek, anlamı, eşanlamlısı
Y İtriyum
ya Şaşma ünlemi
YAARNIK Çocuk önlüğü
YABRAK Kat kat ayrılabilen şeylerde kat
YABUNE Eski bir ev tanrısı
YAFA Kalın kabuklu, çekirdekli ve oval bir portakal türü
yafta, etiket Fiyat gösteren kağıt
YAĞCIBEDİR Balıkesir’in Sındırgı ve Bigadiç yörelerindeki dağ köylerinde geleneksel el aaagahlarında dokunan yün halı
YAĞI-ADU Düşman
YAHNİ Soğanlı et yemeği
YAHUDA İsa Peygamberi ele vermesiyle tanınan Yahudi
YAK Tibet öküzü
yak Tibet sığırı
yaka Kıyı, kenar (daha&helliip;)
Bulmaca Sözlüğü – W / nedir, ne demek, anlamı, eşanlamlısı
W Tungsten
WA Nijerya
WADORYU Dünya Karete Federasyonunun tanıdığı dört karete sitilinden biri
WAFA Filistin Haber Ajansı
WASHİNGTON COLUMBİA
WATONAİ-COMET Akvaryum balıkları
WBC Dünya Boks Konseyi
WCL Dünya İç İşleri Konfederasyonu (daha&helliip;)
Bulmaca Sözlüğü – V / nedir, ne demek, anlamı, eşanlamlısı
V Vanadyum
VAALS Hollanda’da bir dağ
VAALS Hollanda’nın en yüksek noktası, dağı
VACUNA Sabineliler’in tarım tanrıçası
VAFTİZ Hıristiyanlıkta, ilk günahı silmek ve Hıristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem
VAGİTANOS Çocukların bağırmalarını ve ağlamalarını idare eden tanrı
VAGNER Türkiye’de yaşayan ortalam boyu 90cm. Olan zehirli bir yılan
VAGONET Küçük vagon
VAHDANİYET Tanrı birliği
VAHİM Çok tehlikeli
VAKANA Kırlarda, istrahat edenleri koruyan tanrı
VAKANÜVİS Tarih yazarlarına verilen isim
VAKANÜVİS Zamanın olaylarını saptamakla görevli kişi
vakar Ağırbaşlılık
VAKAR-VAK Ağırbaşlılık
VAKETA Ayakkabı yapımında kullanılan buzağı derisi
VAKETA Bir tür ince meşin
vaketa İnce meşin (daha&helliip;)